Blöf

94 5 0
                                    

            Gözlerimi açtığımda bembeyaz ve aydınlık bir odada metal bir sandalyeye zincirler ve kelepçelerle bağlıydım, parlak ışık gözlerimi alıyordu. Kurtulmak için çırpınmaya başladım. Dönüşüme iki ay kalmıştı belki biraz da olsa güçlenmeye başlamam beni kurtarabilir mi diye düşündüm. Sihir yapsam ya da elementleri kullansam güçsüz düşecektim ve buradan çıkamadan yakalanacaktım.

   
              Zincirler ve kelepçelerden kurtulmaya çalışırken boş odada yankılanan ayak sesleri duydum, ardından bana o acıyı yaşatan kahkahayı... Başımı anında sesin geldiği yöne çevirdim. Gördüğüm adam karşısında donup kaldım. Aklıma o gün geldi, gözlerim benden izinsiz doldu. Onun karşısında ağlayıp onu sevindirmek istemiyordum. Başımı büyük bir sinirle çevirdim, gözlerimi sımsıkı kapattım. O günü hatırlamak diye bir şey yoktu zaten benim için. Hep aklımda olan, rüyalarıma giren bir günü hatırlamam için önce unutmam gerekiyordu ama ben hiç unutmadım ki. Annemin çığlıkları  hiç silinmedi kulaklarımdan, kabuslarımda çınladı durdu, onun akıttığı gözyaşları hep benim yüreğime damladı durdu, babamın son bakışı her baktığım kişinin gözlerinde canlandı. Ben onları unutmadım ki hatırlayayım ama o adamı o şeref yoksunu adamı görmek... Bu çok farklıydı.

             Benim acı çektiğimi anlamıştı zaten, beni öldüreli çok uzun zaman olmasına rağmen beni hâlâ öldürmek istiyordu. Nedeni ise çok açık... Yanıma geldi, başımı kaldırdı ve gözlerime baktı. Az sonra ağlayacak gibi duran gözlerime o korkunç, acımasız, donuk bakan gözlerini kilitledi. Ben sinirle başımı çevirmeye çalıştım. Benim bu zayıf çabalarım onun iğrenç yüzünde psikopatça bir gülücük oluşturdu. O kan donduran sesiyle konuşmaya başladı:
- Ayıp oluyor ama Siana. Biz eski dostuz, eski dostlara böyle davranılmaz...
- Ben şeref eksiklikleri olanlarla arkadaşlık etmem.
- Duymamış olayım, sen beni unuttun herhalde, benim niyetim sana acı çektirmek değil ki.
- Zaten istesen de benim canımı yakamazsın. Ölülerin canı yanmaz, bilir misin?
- Bana gayet canlı göründün, ayrıca bizim niyetimiz canını yakmak değil ki sadece sana doğum günü hediyesi olarak  ölümünü vereceğiz o kadar.
- Bir ölüyü öldüremezsin, bunu bilmek için dahi olman gerekmez.
Bir kahkaha attı, sonra konuşmaya devam etti:
- Seni öldüremeyeceğimi mi sanıyorsun?
- Beni öldürmezsin.
- O yardımcıların mı koruyucuların mı her ne iseler onların gelip seni kurtaracağını mı sanıyorsun?
Bu soruya cevap veremedim. Bundan zevk almış olacak ki iğrenç çenesi bir daha açıldı:
- Onların gelip seni kurtaracağını falan sanma sakın. Ölüler seni kurtaramaz.
"Ölüler"... Bu sözcük beynimde yankılandı durdu. Kalbimi söküp atsa bu kadar canımı acıtmazdı. Ona canımı yaktığını belli edemezdim. Yüzüme acı bir gülücük yerleştirdim ve ağzımdan kimseye söylemeyi planlamadığım sözcükler döküldü:
- Ben onların beni kurtarmasını beklemiyorum. Onları öldürerek benim canımı yakacağını falan mı sanıyorsun?
- Canını yapacağımı sanmıyorum. Bunu biliyorum. Onların ölmesi canını yaktı.
- Onların ölümü beni niye üzsün ki?
- Ha ha ha... Güldürme beni Siana, ölen ailenin yerine onları koyduğunu bilmeyen kalmadı.
- Ben onları ailem yerine falan koymadım.
Bunu duyunca benimle alay eder gibi benim taklidimi yapmaya başladı:
- "Lütfen Layla, onlar benim ailem, ailemin bir daha ölmesine göz yumamam." Bunları da ben söyledim her hâlde.
Bunu duyunca bir kahkaha attım, ona döndüm:
- Bunu söylerken ciddi olduğumu mu sanıyorsun gerçekten? O kadar aptal mısın yani?
- Beni kandırmaya çalışıyorsun ama başaramazsın. Senin tek amacın onları ve onların türünden olanları korumak ve bu yüzden, işte bu yüzden onaları ailen yerine koymak senin için bir ihtiyaç. Onları koruyacağını ve asla ölmeyeceklerini düşündün. Kabul et Siana senden çok daha zekiyiz, tek amacın onları korumaktı.
- Benim onları korumak gibi bir amacım olacağını mı zannettin sen? Ben o kadar salak değilim.
- Amacın ne o zaman?
- Sana niye söyleyeyim?
- Başka çaren yok.
- Seninkiyle aynı diyelim o zaman.
- Derken?
- Buradaki tek kötünün sen olduğunu mu düşünüyorsun?
- Sen iyisin ben de kötü, bunu biliyorum ve bunu anlamak için dahi olmak gerekmez.
- Benim kim olduğumu zannettiğini sorabilir miyim?
Bu kararlı duruşum onu sarmışa benziyordu. Şu anda kendinden bile tereddüt ediyordu belki de. Güçlerimi kullanıp onun aklını okumama gerek yoktu bunu anlamak için. Şimdi alay etme sırası bendeydi. Kim olduğum hakkında ona ufak ip uçları verecek kadar ileri bile gidebilirdim belki de ama o bana bu zevki yaşatmadan gitti.

              O gider gitmez yüzümdeki gülücük silindi. Beni izliyorlar mıydı bilmiyorum. Kendimi riske atmak üzereydim. Ağlamak şu anda yapılacak en berbat şeydi. Benim gerçek kraliçe olmadığıma onları inandırmak zorundaydım ama gözlerimdeki hain damlalar benden izinsiz birer birer akmaya başladı. Yaşadığım şey belki de acıların en büyüğüydü. Kalbim hiç yanmadığı kadar yanıyordu, beni sekiz kere daha öldürmüştü, onların öleceğini düşünmeden onları dışarı çıkardım, onları ölüme ben yolladım, ben öldürdüm onları. Onların tek suçu da aynı ailemin suçu gibiydi: beni sevip beni korumaya çalışmak...

              Yaşadığım acı beni delirtmişti. Onların öldüğünü düşünmek bile berbatken onları benim öldürdüğümü düşünmek bana acıların en büyüğünü ikinci kez yaşatıyordu. Ağzımdan benden izin almadan kaçan çığlıklar eşliğinde ettiğim küfürler... Gözlerimden akan her damla kalbimi daha fazla yakıyordu, canımı daha çok acıtıyordu. Çaresizce sihirler yapmayı deniyordum ama bir türlü olmuyordu, bir güç benim sihir yapmamı engelliyordu. Elementleri kullanmak da bir o kadar zordu. Bana bir büyü yapmış olmalıydılar. Tılsım işe yaramamıştı. Derken birden gözlerim kapandı. Tekrar uyandığımda ise yüzümde delice bir gülücük yayıldı. Gördüğüm rüya beni belki de ondan güçlü yapmıştı. Eğer sihir yapamıyorsam büyü yapardım. Rüyamda Büyü'yü görmüştüm ,ilk büyücü, ve o bana yapabileceğim büyüleri hafızama yerleştireceğini söyledi. Yani artık güç bendeydi.

                  Yüzümdeki gülücüğü hemen silip işe koyuldum. Bıraktım gözyaşlarım teker teker intihar etsin, çığlıklarım odayı inletsin ve boynumdaki tılsımı aramaya başladım. Az sonra o lanet adam tılsımımı sallayarak içeri girdi. Bir kahkaha attı:
- Beni kandırmaya çalışacak kadar zekisin ama beni kandıracak kadar iyi bir oyuncu değilsin.
- Sen öyle san. Hâlâ anlamadın değil mi? Hepsi seni buraya çekmek içindi, deyip bir büyü yaptım. Tılsım boynumdaki yerini aldı ve yavaşça kayboldu. Adam korkudan titreyen sesiyle konuştu:
- Nasıl?
- Sana kraliçe olmadığımı söyledim. Gerçek kraliçeyi çoktan kaçırdım ama sen o kadar o kadar salaksın ki benimle onun arasındaki farkı anlamadın bile. O öldürdüğün yardımcılar bile anlamadı farkı. Onlar benim ailem değil sadece birer maşa hepsi. Dünya hükümdarlığını senin gibi güçsüz birine mi bırakacağım ben? Bunu yapmam. Kendime yeni maşalar bulup yoluma devam edeceğim.
- Sen benim ilgimi çekmeye başladın, dedi ve bir el hareketiyle kelepçeleri ve zincirleri açtı.
- Böyle daha iyi, dedim ve bileklerimi ovmaya başladım.
- Otursana, dedi ve iki koltuk gösterdi. Ben oturunca karşıma geçti:
- Konuş, dedi.
- Ben Diana. Siana denen gereksiz engelin tek yumurta ikizi.
- Demek yardımcılar da farkı bu yüzden anlamadı.
- Aynen öyle, görüntümüz bire bir aynı, korkularımız da öyle.
- Bana planından bahset, onu nasıl kaçırdın?
- O benim ufak bir sırrım olsun.
- Peki büyü yeteneğin? O ne zamandan beridir var?
- Reenkarnasyona inanır mısın?
- Pek sayılmaz.
- O zaman bana da inanmazsın ki sen.
- O yaptığın büyüden sonra inanırım. Çünkü sahip olduğun güçlerin tümünü engelleyecek bir büyü yapmıştık.
- Aslında biraz yoruldum.
- Bunları yarın da konuşabiliriz o zaman. Burası senin için daha güvenli dolduğundan sen bir müddet daha burada kal. Burayı ben hallederim, iki büyüye bakar. Bizim yaptığımız büyüden sonra epey bir yorulmuş olmalısın. Sana iyi uykular, dedi ve çıktı. Az sonra bir yatak oluşmuştu.

                 Yatağa uzandım ve gözlerimi kapadım. Blöf yapmam işe yaramıştı ama büyü yapmak beni çok yormuştu. Az kalsın bayılıyordum. Bundan sonra da benden büyü yapmamı bekleyeceklerdi. Bu yüzden yarın buradan kaçmak zorundaydım. Eğer kaçamazsam her şeyin blöf olduğunu anlarlardı.

Yeni Bir Hayat: İnsanüstü KraliçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin