Kalacak Yeni Yer

87 4 0
                                    

Tam dördüncü miligramı enjekte edecekti ki dayanamadım:
- Dur! Söyleyeceğim.
- Hemen.
- Benim adım...
- Evet!
- Si...
- Devam et!
- Sia...
- Söyle artık!
- Siana.
****************************************************************

      Ben adımı söyler söylemez Alex beni şöyle bir süzdü. Geriye doğru birkaç adım attı, şüpheli bir şekilde konuştu:
- Siana ha? Bir özelliğin var mı Siana?
Gözleri hâlâ griydi. Korkuyla, hiç istemeyerek cevap verdim:
- Var. Ben...
- Evet, sen?
- Bunu söylediğimde farklı bir tepki vermek yok ama.
- Sen az önceki cümleni tamamla.
- Ben...
- Sabrım taşıyor, devam et.
- Kraliçeyim.
- Buna öylece inanamam. Kanıtla.
- Bu şüpheni sevdim. Ne istiyorsun?
- Kraliçenin elementlerle ilgili olan güçlerinin ve sihir yeteneğinin doğduktan sonra geldiğini duymuştum.
- Ve sen de sana bunları göstermemi istiyorsun. Doğru mu anladım?
- Zekisin.
- Tamam, denerim ama karşılığında ben de bir şey istiyorum.
- Neymiş istediğin şey?
- Bana sıradan biriymişim gibi davranacaksın.
- Zaten öylesin, eğer kraliçeysen de emrine uymak zorunda kalacağım zaten. Sen önce bana bunu kanıtla.
- Madem isteğin bu...

      Oturduğum yerde biraz daha doğruldum, gözlerimi kapattım. Bir beyaz ay kurduna karşı koyamazdım, beni öldürebilirdi, ona istediğini vermek zorundaydım. Bu onun ve benim için hiç iyi olamayacak bile olsa...

      Elimi yavaşça açtım, içinde küçük bir alev topu oluşturdum. Birkaç saniye sonra avcumu kapattım ve tekrar açtığımda alev topu yerine su topu vardı. Alex etkilenmişe benziyordu, gözleri eski rengine dönmüştü. Avcumu tekrar kapattım ve açtığımda sudan oluşan top toprağa dönmüştü. Alex sarsılmışa benziyordu, belki biraz korkmuş bile olabilirdi. Ben üzüntüyle avcumun içindeki toprak topu yok ettim ve onun yerine çok minik bir hortum oluşturdum. Onu da yok ettiğimde Alex mahvolmuş bir haldeydi. Korkarak sordum:
- Artık, inanıyor musun?
- Üzgünüm, çok üzgünüm efendim.
- İşte bu yüzden söylemek istemedim. Ben sana hayatımı borçluyum, uyanmamı borçluyum ama bunu söylediğim zaman her şey tersine dönüyor. Sanki gerçekten çok önemli biriymişim gibi tepkiler alıyorum.
- Ama öylesiniz efendim ve ben... Benim size yaptığım şey belki de tarihin en büyük üç işkencesinden biriydi.
- Emin ol daha kötülerini yaşadım.
- Ve en kötüsü ilk miligramda sizin sıradan bir insan olmadığınızı anlamadım. Sıradan insanlar o zehri aldıktan bir dakika sonra ölür ama siz...
- Bak, belki de bu olmalıydı, bunu bilemeyiz. Ben sana hayatımı borçluyken senin bana böyle davranman canımı sıkıyor.
- Çok üzgünüm majesteleri. Lütfen beni affedin.

      Ayağa kalktım, Alex'in yanına gittim. Korkudan titriyordu. Hafifçe çenesini tuttum ve başını kaldırdım:
- Lütfen böyle yapma, lütfen.
- Peki.
- Gel, otur şöyle, dedim ve orda gördüğüm bir koltuğa oturttum onu. Sonra konuşmaya devam ettim:
- Benim yaralarımı sen sardın, sen diktin, bilincimin kapalı olduğu dönemde bana yardım ettin, ben sana teşekkür ederim.
- Görevim bu efendim.
- Önce şu resmiyeti aradan atalım. Siana yeterli, ayrıca ben zaten sevmiyorum öyle resmi resmi konuşmayı.
- Peki.
- Bir şey sorabilir miyim?
- Tabi.
- Adın ne?
- Alex.
- Alex... Bir şey daha soracağım ama bu soruya gülme lütfen.
- Ne gülmesi Siana.
- Beni buraya kim getirdi?
- Jhon.
- Bana onun gerçek olduğuna dair kanıt gösterebilir misin ya da onun gerçek olduğuna şahit olur musun? Yani o gerçek mi?
- Evet, evet de niye sordun?
- Boşver, derken gözlerim doldu.
- Siana, iyi misin, dedi ve hemen oturduğum yataga oturdu, ellerini omuzlarıma yerleştirdi.
- İyiyi, iyiyim, dedim ve gözlerimdeki yaşı sildim.
- Jhon merak etmiştir, madem benim kim olduğumu biliyorsun, yaptığım sihri sesli bozabilir miyim?
- Tabi, tabi.
Alex yaptığı sihri bozarken ben de kendi yaptıklarımı bozdum. Onları bozmadan önce de Alex'e sıkı sıkı tembih ettim: benim kim olduğumu bildiğini Jhon bilmeyecekti.

      Jhon içeri girdi ve Alex'e dik dik baktı. Sonra bakışları beni buldu. Özlemle beni süzdü, sonra da sordu:
- İyi misiniz hanfendi? Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
- Sağolun, ben iyiyim. Siz kimsiniz?
- Ben Jhon, siz?
- Yıldız. Memnun oldum.
- O memnuniyet bana ait, dedi ve ona aslında elini sıkmak için uzattığım elime hafif bir öpücük kondurdu. Alex hemen atladı:
- Bakıyorum da epey hızlısın Jhon.
- Abartma Alex. Bu arada sizin eviniz neredeydi, sizi bırakayım.
- Şehir merkezinde bir yerlerde. Zaten zahmet etmeyin, ben giderim.
- Ama ormanın ortasındayız.
Alex konuşmanın arasına girdi ve:
- Abi, sen bir iki dakika daha çıksana, şu dikişi alayım, yaraları son bir kere kontrol edeyim. Sonra gidersiniz.
- Peki, dedi Jhon ve yine çıktı. Ben bu sırada bir sihir yapıp sesin dışarı çıkmasını engelledim.Alex bana döndü:
- Şu dikişi alayım ben, diyip bana yaklaştı. Eline birkaç alet aldı sonra bir soru sordu:
- Bu iş için şu lanet aletler yerine pençelerimi kullansam senin için sorun olur mu? Öyle daha rahat ediyorum da... Ve söz veriyorum sana bir zarar gelmeyecek.
- Hiçbir sorun yok, sen nasıl rahat ediyorsan öyle yap. Ayrıca bana zarar gelse ne olur ki? Çok bir sorun çıkacağını sanmam.
- Peki, sen sadece rahat ol, dedi ve pençelerini çıkardı. Yavaşça dikişin ipliklerini aldı, sonra bileklerimdeki yaraları kontrol etti. Sargı bezlerini çıkarıp yerine yara bandı taktı ve:
- Böyle daha iyi, dedi.
- Telefon kullanıyor musun Alex?
- Tabi ,niye sordun ki?
- Numaranı versene, arada konuşuruz, dedim.
- Peki, dedi Alex ama kızarmıştı. Odadaki çekmecelerden birinden bir kart çıkarıp bana verdi.
- Ararım bak, dedim.
- Ara, her zaman açıktır, dedi.

      Sonra ben ayağa kalktım, kapıyı açmadan önce Alex'e "Görüşürüz" dedim ve kapıyı açtım. Jhon bana döndü:
- Gidelim mi, dedi.
- Peki, dedim ve onunla beraber yürümeye başladım.
Evden ve ormandan çıkınca Jhon dayanamayıp sordu:
- Siz onunla ne konuştunuz?
- Boşver, önemli bir şey değil.
- Öyle olsun. Bu arada bana gidiyoruz haberin olsun. Dönüşüme kadar orada kalıyoruz.
- Benim evim var zaten.
- Orayı büyücüler buldu, seni bir daha tehlikeye atamam.
- Diğerleri nasıl?
- Sen iki gün dinlen, zaten görüşürsünüz.
- Öyle olsun.
- Kolay kabul ettin.
- Ama sende en fazla iki gün kalırım, sonra kendi evime taşınırım.
- Evin büyücüler tarafından keşfedildi Siana.
- O evim değil, Layla on dört yaşımı bitirdiğimde hafızamı sildi ya hani?
- Evet
- İşte on dört, hatta on beş yaşına kadar yaşadığım eve.
- Peki, sen bilirsin.
- Sen de kolay kabul ettin.
- Kabul etmesem de taşınacaksın nasılsa.
- Evet, taşınacağım.

Arkadaşlar bugün art arda bölümler yayınladım çünkü bir süre ara vereceğim aklıma bir şey gelmiyor zaten son bölümler daha okunmadı, bu bölümlerle idare edersiniz umarım. Kısa bir aradan sonra (kısadan kastım iki veya üç hafta) görüşürüz.

     

Yeni Bir Hayat: İnsanüstü KraliçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin