"Hyunwoo," Hyunwoo topu sürerken aynı zamanda spikerlik yapıyordu.
"Hyunwoo mükemmel bir şekilde potaya ilerliyor!"
"Ve basket! Son Hyunwoo, takımına üç sayı kazandırıyor!"
Onun bu sevinçli ve havaya yumruklar atan haline güldüler.
"Yalnız," dedi Kihyun topu eline alıp iki parmağının üzerinde çevirirken. "Üç yaşındaki çocuğun elinden şekerini almak gibi olacak lakin, üçlük atman için çizginin dışından atman gerekiyordu. Sen turnike yaptın."
Hyunwoo anında yere çöktü. ''Neden hiçbir istediğim olmuyor!? Neden!?"
Hoseok gülerek kolunu Changkyun'un omzuna attı. "Ben iç çamaşırlarıma kadar vıcık vıcık oldum."
Changkyun başını Hoseok'un başına dayadı. "Al benden de o kadar."
"Ben zaten turnikeyi üçlük saydığımdan beri basketbolu temelli bıraktım." Arkadaşlarına baktı. "Yaklaşık bir dakika önce gerçekleşti bu olay."
"Benim devam etmem gerek." Dedi Kihyun saç bandını düzeltirken. "Basketbol oynayan parazite kaptanlığı kaptırmamam gerek."
Hepsi bir anda surat astı. "Doğru."
"Hayır benim anlamadığım," dedi Hoseok ellerini beline koyarken. ''Takımda başka iyi oyuncu yokmuş gibi inadına inadına Minhyuk geliyor karşına. Tanrı'nın bir oyunu mu yoksa koçunun sana mı garezi var da iki grup arasındaki gerginliği daha da arttırmak için önüne o herifi koyuyor?"
"Bana bütün seçenekler mantıklı geliyor." Dedi Hyunwoo ayağa kalkarken. "Ayrıca, dalağım şişti sanırım."
"Hyung sana bir şey soracağım," dedi Changkyun. Ardından Hoseok ile bakışarak güldüler. "Dalağın nerede?"
Hyunwoo boş boş küçük olana baktı.
"Hayır hayır," dedi Hoseok genişçe gülümseyerek. "Dalak ne?"
Hyunwoo boş bakışlarını Hoseok'a çevirdi. "Bir organ."
Salonda büyük bir alkış ve kahkaha tufanı koptu. Changkyun ve Hoseok deli gibi alkışlayarak gülüyordu. Bu aslında, Kihyun tarzı bir gülüştü fakat kafası o kadar doluydu ki, şu an deli gibi gülmesi gereken espriye yüz mimikleri bile hareket etmemişti.
Aslında, Kihyun uzun zamandır böyleydi. Canını sıkan çok şey vardı bu sıralar.
Hoseok gülerken başını Kihyun'un olduğu tarafa çevirdiğinde, onun dalgın halini fark etti. Gülümsemesi yavaşça solarken, gülmekten düştüğü yerden kalkıp arkadaşının yanına gitti.
"Hey," elini arkadaşının omzuna koydu ve hafifçe sıktı. "Darlanma be! Halledersin sen."
Kihyun bakışlarını arkadaşına çevirdi ve derin bir nefes alarak bıraktı. Konuşmak için bile yorgundu şu an.
Hyunwoo ve Changkyun da yanlarına geldiler arkadaşlarının. Hepsi moral vermek için bir şeyler yapıyordu. Changkyun saçlarını karıştırıyor, Hoseok omzunu sıkıyor, Hyunwoo ise...o... Kulak memesiyle oynuyordu.
"Ne yapıyorsun oğlum!" Kihyun elini ittirdi Hyunwoo'nun. Hepsi yeniden gülmeye başlamıştı.
"Şakayı falan bırakın da," dedi Hoseok. "Ciddi ciddi Minhyuk ile karşı karşıyasın."
"Bunu söylemen iyi oldu ya, sağol." Kihyun hafifçe güldü.
''Başaracaksın, Hyung." Dedi Changkyun bozduğu saçları düzeltirken. "Biz sana inanıyoruz."
Diğerlerinden de onaylayıcı nidalar yükselirken Kihyun diğerlerine döndü.
"Siz gidip dinlenin hadi, ben biraz daha kalacağım."
Arkadaşları alyuvarlarına kadar yorgun olmalarına rağmen kalmak istediler lakin Kihyun güven verici bir şekilde konuşarak onları gitmeleri için ikna etmişti. Çalışması bitince onlara mesaj atıp haber vermek koşuluyla, zor da olsa kabul etmişlerdi.
Hoseok'un da dediği gibi; arkadaşlıkları buydu. Tek bedende dört ruh. Tek fark, bedenleri farklıydı fakat ruhları, sonsuza dek birbirine kenetlenmişti.
::::::
Basketbolcu yoktur umarım aranızda::)))
Basketbol hakkındaki bilgilerim stoklarla sınırlı, bozmayın beni ne olur xksnwlsmBu arada, 10. Bölüme kadar yazdım, taslaklarda hazır ve nazır sizi bekliyorlar:"
Okunma arttıkça yükleme yapacağım.Sevgiler ve kucak dolusu çiçekler yolluyorum, Monsta x Beyleri her daim sevin, hatalarım varsa affola; sağlıcakla♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
þróun •Monsta x
FanfictionBirbirlerinden ölesiye nefret eden iki grup düşünün. ... Şimdi içeri gelin lütfen. 💧 [25.7.18]