Pt.2 "Şimdi sen felsefeden de anlamazsın ki"

982 119 37
                                    

"Yalnız orada dediğin şeyin ne anlama geldiğinin farkında mısın Minhyuk?"

Hyungwon soğumuş kahvesini elinde tutarak ısıtmaya çalışıyor gibiydi.

"O manaya çekersen, o manaya gelir; Hyungwon." Jooheon muhabbetten sıkılmış, konuyu kapatmak istiyordu.

"Düşünmeden konuşuyorsunuz!" Hyungwon arkadaşının yanlış anlaşılmasını istemiyordu. Sinirliydi, çünkü o arkadaşını düşünüyorken, kendisi buna tenezzül bile etmiyordu.

"Abartma, Hyungwon." Minhyuk ayakkabısının bağcığını bağlarken konuştu.

Bu Hyungwon'ın canını yeterince sıkmaya yetmişti. Bir hışım ayağa kalkıp sınıfına ilerledi. Okul çıkışına kadar uyumayı planlıyordu, zira sinirden birilerinin kafasını gözünü dağıtabilirdi.

Sınıfına gireceği sırada Minhyuk ile ilgili korktuğu cümleyi duymasıyla kırmızı görmüş boğa gibi olmuştu adeta. Ani bir manevrayla arkasını dönerek az önce konuşan çocuğa ilerledi. "Ne dedin?"

Çocuk, okula ve tüm şehre nam salmış üç tayfadan birinin içinde olan çocuğa karşı savunmasızdı.

"Ne dedin dedim!" Sinirle yumruğunu duvara geçirdi. Koridor ıssız bir kasaba gibi, birdenbire boşalmıştı.

"Yalan mı?" Dedi çocuk beklenmedik bir cesaretle. "Az önce aşağıda kendi ağzıyla söyledi."

Hyungwon tek yumruğuyla çocuğu yere sererken az önce boşalan koridor şimdi ağzına kadar dolmuştu.

Ardı ardına yumruklar atarken sinirin de getirdiği etkiyle, kendini durduramıyordu. Sonuç olarak, yumrukların sonu gelmiyordu.

"Siz busunuz işte."

Hemen arkasından gelen tanıdık ses onu bir bıçak etkisi yaratarak durdurmuştu.

Başını refleksle arkasına çevirirken, Hoseok az önce dayak yiyen çocuğa fırsattan istifade, gitmesini işaret etti başıyla.

Çocuk Hyungwon'ın altından tek çırpıda kalkıp giderken Hyungwon ayağa kalktı.

"Neymişiz ki biz?"

Kan içinde kalmış elini Hoseok'un beyaz okul gömleğine sürdü. Fakat Hoseok, gömleğine göz ucuyla bir bakış attı sadece.

"Birbirinden haberleri bile olmayan, birbirleri hakkındaki bilgileri diğer insanlardan duyunca onların üzerlerine atlayan şeref yoksunlarısınız."

Hyungwon güldü. "Ee," dedi keyifle elindeki kana bakarken. "Sonuç olarak, sizden bir farkımız yokmuş o zaman."

Bu sefer Hoseok güldü. "Bizim en büyük farkımız ne biliyor musun?"

Hyungwon'ın gözlerinin tam içine baktı.

"Biz birbirimizi, herkesten daha iyi tanıyoruz. Ne demişler. 'Arkadaşlık; tek bedende aynı ruhları taşımaktır.' Biz bir bedende dört ruh taşıyoruz. Hoş, bedenlerimiz ayrı fakat, ruhlarımız iç içe."

Bir süre durdu.

"Şimdi sen felsefeden de anlamazsın ki, kime ne anlatıyorsam..."

þróun •Monsta xHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin