Oysa nasıl da fiyakalıydık seninle biz,
Gül ehli bir bahçevanın ustalık eserim diye kubardığı,
Nadide bir sarmaşık gülüydük,
Ki, bülbüller fışkırırdı saçlarının arasından.
Fiyakalıydık, inkârdan gelme,
Hasetten tıkaçları atardı, sirke şişesi kılıklı pencere kaknemlerinin,
Sokaklarında arz-ı endam edince biz.
Ezgili bir yürekle yanımda taşırdım seni,
Zaman, içimizde bestelerdi, bahtiyar sevgililerin düğün şarkılarını,
Ki, müzik fışkırırdı teninin rayihasından.
Cürme tahrikten ömür boyu yesek yeriydi,
Hakir görmek saikiyle, sair ölümlüleri.
Audrey Hepburn, Tiffany'de Kahvaltı'da neyse,
Mahallede tıpkısının aynısıydın,
Türkan Şoray bile, üçlü reverans eşliğinde,
Buyur ederdi, sultanlık makamını,
Ki, zarafet fışkırırdı gözlerinin şehlasından.
Fena fiyakalıydık be,
Öyle de kalabilirdi,
Gözleri fener ışığının yalancı cennetine kapılmış
Birer yabantavşanıydık oysa şimdi,
Ki, nedamet fışkırsa sinemizin sol yanından,
Yeriydi...