Heybesinde
Hüzün hevenkleri taşıyan kız
Alevden bir yele gibi
Dolamışsın boynuna
Yapayalnız kalmanın o yakıcı zulmünü
Nasıl da buluverirsin her seferinde
Heder etmenin bin bir yolunu
O güzelim ömrünü
Yüreğinde kabarıp duran o dağlar
Kim bilir hangi masalların sürgünü
Ve kumundan tek bir kale bile yapılmamış
O siyah beyaz deniz
Acep hangi cennetlerden kovulma
Mavi gökyüzünü kaplayan gri bulutlar
Çobansız kalmışlar gibi
Dört bir yana dağılmışlar.
Heybesinde
Hüzün hevenkleri taşıyan kız
Bırak eğersiz kalsın
Sağrısında keder köpürten o atlar
Tutuşsun köhnemiş ahır
Deli dervişleri yediye katlar
Gözlerinin gamzesindeki o kadim sabır
Farkında değil misin o gözler
Sakallarımda kırçıllaşan o yaşama sevincinin
Müsebbibidir
Baktığın bütün sesler türküye evrilir
Ve gözüne çarpan bütün rüzgârlar
Dağ rüzgârı oluverir
Dahası da var
Gururu tavan yapmış bir papatya
Kendiyle hesaplaşıp son verir kabalığa
İçine kapanık asosyal bir fulya
Karışır o rengârenk kalabalığa
Dürülüp bir kenara konulmuş
Ve kederden renkleri atmış
Bütün o gökkuşakları
Silkinip gençleşirler
Renkten renge boyarlar
Bütün o siyah şafakları.
Heybesinde
Hüzün hevenkleri taşıyan kız
Bir yürek alevine bakar
Zamanın tutuşması
Ve bir turna göçüne denk gelmiş gibi
Nefessiz bırakır beni
Gözlerinle gözlerimin buluşması...