Bizdik gene,
Böyle eli böğründe biçare.
Koyu bir karabasan gibi dizilirdi,
Binyılların karasevdaları, hançeremizde,
Boğardı bizi, konuşamazdık.
Birbirine komşu iki yanardağdık.
Bağrımızda gözelenen kaynak suları,
Derman olurdu da, su kuşlarına, kurduna, kuşuna,
Ve dahi hayırsızına, uslanmazına, vurdumduymazına,
Şu sunturlu dünyanın,
Bir, birbirimize umar olamazdık,
İçindeki gümüşi alabalıklar gibi, çırpınırdık,
Kalakalırdık çarnaçar.
Duman yerine halka halka kederdi,
Tüterdi başımızdan, tüterdi tüterdi...
Yorgunduk ve de.
Bir hayat memat meselesi taşıyan vefalı birer tatardık,
Ki, günlerce at sırtından inmemiştik belki de,
At da bizdik ve de,
Name de, namedeki hayat da memat da bizdik.
Yorgun başımızı koyacak bir hamak için,
Kelle koltukta cenge girebilirdik.
Saçların sonra, omuzlarımda dalardık bir şekerli uykuya,
Hamak yerine kınalı bir kayanın koynunda.
Saçlarındı, kekik kokusu olup dolardı ciğerlerime,
Çözülürdü düğümleri hançerelerimizin.
Birer tespih ipine dizilir gibi,
Kurtulurdu karasevdalar, prangalarından.
Uyurduk biz,
Uyanmayı çünkü sevdalıların vuslatlarına,
İhanet sayardık.
Uyurduk biz ve huzura ererdi koynumuzda,
Kırmızı pullu gümüşi bir,
Alabalık...