31.Bölüm

2.8K 291 69
                                    

-

Nasıl hissetmem gerektiği hakkında bir bilgim yoktu. Nasıl düşünmem gerektiğini de bilmiyordum keza.  Farklıydım. Bunu iliklerime kadar hissediyordum hemde. İçimde bir yerlerde çığlık atan bir ses vardı ve ben ne dediğine kulak kabartıyordum istemeden. Yalan olduğunu söylüyordu her şeyin. Oldukça kısa olan ve bir kurşunun başıma isabet etmesi ile sona erebilecek olan hayatımın ne kadar değersiz olduğunu ve bunca yıl içinde yüzdüğüm,ömrümü adadığım her şeyin aslında büyük bir yalandan ibaret olduğunu ve bu yalana bile isteye kendimi inandırdığımı bağırıyordu ses. O ses nihayetinde benim sesimdi,istesemde susturamayacağım, içimde ki acının tok sesiydi.

Bilmiyordum. Batmış mıydım yoksa çıkmış mıydım, ayak bastığım topraklar huzurlu muydu yoksa çoktan bakire ormanlarını katletmiş miydim zihnimin... Şüpheliydim aslında, nasıl yaklaşmam lazımdı hiçbir fikrim yoktu konulara. Tedbiri elden bırakmamı söylüyordu zihnim ama içimdeki asker bir türlü esas duruştan vazgeçmiyordu.

Güneşin doğuşunu izliyordum. Ağır ağır yükselişini ve sanki gök yüzünde değilde, her yüzüne aitmişçesine,toprağı sahiplenişini ve üzerinde kurduğu hakimiyeti izliyordum.

Taehyung'un horultusunu duyuyordum ve bu garip bir şekilde  huzur veriyordu. Hayatta olduğunu bildiğimdendi belkide, belkide hala nefes alıyor oluşundan huzur buluyordum.

Uyuyamıyordum.

İçimde bir yerlerde,baskın yapılacağı hissi beni boğuyordu. Yoongi'yi henüz görmemiştim. Henüz ona dokunmamış, kokusunu çekmemiştim içime. Baskından geleli iki gün oluyordu. Birisinin hayatına son vereli iki gün oluyordu. İki gün olmuştu, birisinin son nefesine tanıklık edeli ve bunun nedeni haline geleli.

Gün doğdu, eteklerindeki taşları dünyanın üzerine döktü. Herkes kendi payını aldı o taşlardan. Taşlar herkesin omzuna yük oldu. Acılarına acı kattı o  taşlar ama kimse ses çıkarmadı. Herkes biliyordu çünkü. Herkes bilincindeydi, birileri acı çekmeliydi ve büyümeliydi.

Yatağımdan kalktım, etrafın aydınlanışına aldırmadan ağır adımlarla dolabıma ilerledim. Havlumu ve şampuanımı aldım. Ardından acele etmeden, küçük ama içinde feryatların olduğu adımlarla duş almak için çıktım yola. Koridorları geçip sağa, duş kabinlerinin ve soyunma odasının olduğu bölüme geldim. Kıyafetlerimi çıkarıp dolabıma koydum. Çıplak bir halde, ayaklarımın altında ki zeminin soğukluğu kor gibi yanan bedenime çare olamazken duşa adım attım ve soğuk suyu ağır ağır açtım.

Titredim. Hayatta olduğumun bilincindeydim. Soğuk su bedenimi yaktı ve beynimi sıcak suyu açmam için uyardı. Hayatta kalma reflekslerim ondan kaçmam gerektiğini söylüyordu. Kaçmadım. Aksine suyun altında uyuşana kadar bekledim.

Yoongi'nin gelmesini bekledim nedensizce. Gelip beni silkmesini ve ardından kolları arasına alıp iki gündür iki saatten fazla uyku girmeyen gözlerime, boynunun cennet kokusuyla şifa olmasını istedim.

Zihnimde yankılanan ismi sustursun istedim mesela. Gözlerimin önündeki gözleri yok etsin ve bu anı sonsuza değin benden alsın, o adamı geri getirsin istedim. Başımı sert fayansa yasladım, şimdi damlalar dar omuzlarımı dövüp belime ve oradanda kalçama akıyordu. Bir an temiz su kan rengine büründü, gözlerimin önünde belirdi  Joon Ki'nin gözleri.

"Affet beni." diye fısıldadım su seslerinin kulaklarıma değen seslerine karşılık.

"Ne olursun affet beni."dedim yeniden gözlerimin önünden gitmeyen gözlerine bakarak.

UNIT : BLAꓛK | MYG × PJMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin