Charles Martin ile Bora Beylerin görüşmesi bitince toptan grubu geldi satış için. Ayça kaldı toplantıda. Bora beni de yanına aldı, beraber odaya geçtik.
— Benim yanımda Fransızca ve Almanca konuşmanı yasaklıyorum. İş için okey onda da çevirmenlik yaparsın ama özel konuşulacaksa İngilizce konuş. Anlamıyorum çok gücüme gidiyor, dedi kıravatını çıkartırken. O kadar şeker gözüküyordu ki dayanamadım ve minik bir öpücük kondurdum dudağına;
— Peki, dedim. Güldü. Dün akşamdan beri ilk defa yüzü gerçekten güldü.
— Bu akşam için sana minik bir sürprizim var. Ama ne olduğunu sormayacaksın. Beraber hazırlanıp çıkacağız. Bana güven tamam mı? Dedi. Sevgisinden asla şüphe etmiyordum. Allah'ta beni onun sevgisiyle sınamasındı. Amin.
Charles Martin'i uğurladıktan sonra Rose Mağazası geldi görüşmeye. Yeni koleksiyondan yazmadıkları parçalar varmış sanırım onlardan sipariş vereceklermiş.
Bora Bey ile sohbet ettiler ve Bora onları Ayça ile beraber aşağı satış bölümüne gönderdi. Showroomda daha rahat servis verilsin diye.
Aslında showroomda dev ekran televizyon vardı. Defile devamlı suretle orada dönüyordu. Ama defilenin benim olduğum kısımları azıcık kırpılıp öyle gösterildiği için yukardaki toplantı odasında ağırlıyordu misafirleri. Defilenin tamamı bir tek burada özel gösterim ile sunuluyordu. Kıskançlıkta son nokta Bora Tekelioğlu.
Rose'un satın alma müdürü Norma May çok tatlı, güler yüzlü bir hanımdı. Defileyi izledi notlar çıkarttı ve bazı parçaları yakından görmek istediğini söyledi. Ayça ile beraber showrooma indiler. Toptan müdürü Tuna Bey aslında beni istemişti ama Bora "İşi var kendiniz halledin", dedi.
— Ne işim var söyler misin? Dedim şaşkın bir şekilde.
— Yahu hatun elin sakat. Tek elle orada mücadele edeceksin ne gereği var. Hem Ayça Hanım kendine çok güveniyordu ya görelim bakalım ne kadar becerikliymiş, dedi pis pis gülümseyerek.
— Çok hainsin var ya. Yahu kızın İngilizcesi sınırlı yapamayacağı aşikar. Üstelik Norma Hanım bildiğin yuvarlaya yuvarlaya konuşuyor İngilizceyi. O kız nasıl anlasın? Dedim kafamı sağa sola oynatarak.
— Eee seni eve yollayıp asistanım olarak kalmaya pek meraklıydı ya kendileri görelim bakalım marifetlerini, dedi tek kaşını kaldırıp. Sustum çünkü bu konuda Bora ile başa çıkmam mümkün değildi.
Akşam eve gidince önce üzerimizi değiştirdik. İlk defa ne giyeceğime o karar verdi. Şaşırmıştım. Seçtiği kıyafeti giymem için yardım etti. Bugün şirkettede buz tedavisi uyguladığımız için bileğim nispeten iyi durumdaydı ama yine de çok zorlamak istemiyordum.
Makyajımı tazeledim ve evden çıktık. Sahilde ki yalılardan birinin kapısında durduk. Kapı açıldı ve içeri girdik. Arabayı park etti. Bir görevli koşarak geldi kapımı açtı. Sonra onun kapısını açtı ve beraber yalının kapısına yürüdük. Kapı açıldı. Görevli olduğu giyiminden de anlaşılan bir hanım bizi salona aldı.
Manzara o kadar güzeldi ki. Orada saatlerce oturup denizi seyredebilirdim. Onun yerine çok sevgili müstakbel kayınvalideme "Merhaba" dedim. Tabii ki elini öpmedim. Öyle bir şey yapsam kadın kesinlikle kalpten giderdi herhalde.
Sosyete selamı yaptık canım. Şöyle ki parmak uçlarımızı birbirine değdirip uzaktan yanak yanağa öpüşüyormuş havası yarattık. Gayet samimiyetsiz ve mesafeli bir selamlaşma. Müstakbel kayınpederim de tokalaşmakla yetindi.
Her ikisi de askı da ki kolumu görünce "Geçmiş olsun" dileklerinde bulundular.
Müstakbel kayınpederim merakla nasıl olduğunu sordu. "Motor ile ufak bir kaza" dedim. Ciddi bir şey olup olmadığını sordu. "Küçük bir burkulma. Önemli bir şey değil" dedim. Burkulmaların da ciddiye alınması gerektiğini. İyileşmezse ameliyata kadar gidebileceğini söyledi tam bir doktor edasıyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Zamanı (#Tamamlandı)
General FictionAylin Öz ünlü moda firması Peralto'da yönetici asistanı olarak çalışmaktadır. Niyazi Varol ilerleyen yaşına rağmen hala işinin başındadır. Biricik kızı şirkette başa geçmeyi reddedince şirketi devretmeyi düşünmeye başlamıştır. Peki Aylin bu durumda...