Gece sancım olduğu için biraz zor geçmişti. Ben her acı ile inlediğimde uyanmış ve önce izin verdiği için kendine sonra filmi çeken yönetmene en sonunda da bana saydırmıştı.
Sabah söylenmeleri ayyuka çıkmıştı artık. Ne işim varmış benim defilededen başladı tekrar sardı en başa. Zaten canım acıyor ben de artık dayanamadım ve başladım saçma sapan konuşmaya;
— Yeter artık Bora tüm gece beni yedin. Canımın acısı mı senin çenen mi diye sorsalar senin çenen daha çok içimi yaktı. Ne istiyorsun? Derdin ne? Bir anlasam ikimizde rahat etsek, dedim sesimi yükselterek.
— Benim de içim acıyor anladın mı? Seni bu halde gördükçe içim acıyor. Tüm gece inledin durdun. Yok yere kendini sakatladın. Bugün işe gelme burada dinlen diyeceğim ama emanet edebilceğim kimse yok. O yüzden şirkete götürmek zorundayım bu da beni daha çok sinirlendiriyor, dedi bağırarak.
— Bak Bora avaz avaz birbirimize bağırarak sonucu değiştireneyeceğimizin farkındasın değil mi? Akşama kadar tartışsak da o kaza yaşandı ve ben ufak bir sakatlık geçirdim. Şimdi seninle geleceksem üzerimi değiştirmem gerekiyor, tamam mı? Dedim sesimi kontrol altına alarak.
— İyi tamam, dedi beş karış suratla.
— Tamam, dedim ben de. Son kez "Tamam" dedi ve soyunma odasına geçti, ben de peşinden gittim mecburen. Kendi tarafımdan kıyafetlerimi aldım. Çoğu eşyamı buraya taşımıştık. Yatak odasına geçtim ve yavaş yavaş giyindim. O soyunma odasında giyiniyordu. Canım acıdığı halde gık demedim. Çünkü dediğim anda odadan gelecek ve yeni bir kavga başlayacaktı.
Her gün şirkete beraber gidiyorduk. Zaten Amerika'dan döndüğü gün restoran çıkışında bizi gören gazetecilere açıklama yapmasada ertesi gün tüm magazin bizim sevgili olduğumuzu yazmıştı. O yüzden şirkette herkes bizi biliyor ama yüzümüze karşı soramıyordu. Muhtemelen arkamızdan konuşuyorlardı. Hakan bile gelip bir şey sormamıştı bana.
Tabii o resimlerin bana bir diğer getiriside baba tarafından aldığım can sıkıcı telefon olmuştu. Amcam iki saat bağırındıktan sonra nihayet sustuğunda;
— Gazetede nişanlımla resmim çıkınca mı aklına geldim amca. Babam öldüğünden beri ne aradınız ne sordunuz. Ben aramasam arayacağınız yok. Babaannemin kinini siz güdüyorsunuz maşallah, dedim hırsla. Tabii amcam bir daha bağrındı.
— Babaannen o senin ne biçim konuşuyorsun. Senin annen seni böyle yetiştirdi. Hep onun yüzünden böyle oldun. Ağabeyiminde suçu var tabii sizi çok başıboş bıraktı...
— Amca yeter. Daha fazla hakaretlerini dinleyemeyeceğim. Ne annem ne de ben biz bunları hak etmiyoruz, dedim ve telefonu yüzüne kapattım. Konuşmanın sonuna Bora'da şahit olmuştu ve duydukları hiç hoşuna gitmedi.
Her şeyin üst üste geldiği böyle bir zamanda Bora'nın bu kadar tahammülsüz olması beni daha çok yaralamıştı o yüzden.
Aşağı indik. Adnan Ağabey gelmişti. Bora'ya bir şey demeden ön kapıyı açtım ve bindim. Yan aynadan yüzünü çok net görüyordum. Tek kaşını kaldırdı, sinirle bir şey demeden arkaya bindi. Hiç istifimi bozmadım. Yol boyu çalıştı ben de sessizce etrafı seyrettim.
Sibel yine yukarı çağrıldı. Acayip gergin geldi. Beni görünce biraz rahatlar gibi oldu. Askıda ki kolumu gösterip;
— Geçmiş olsun Aylin umarım ciddi bir şey değildir, dedi gerçek bir üzüntüyle.
— Yok burkulma ama bir kaç gün böyle askıda kalacak. Yani senden yardım almam gerekecek, dedim gülümseyerek. Acı acı yüzüme baktı.
— Merak etme Bora Beyi ben idare ederim, dedim sandalyemi ona bırakırken. Birlikte günlük programı çıkarttık. Le Beau Monde bugün görüşmeye gelecekmiş. Yeni koleksiyon ile ilgili. "Geç bile kaldılar", dedim içimden ve defteri sağ elime alıp içeri girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Zamanı (#Tamamlandı)
General FictionAylin Öz ünlü moda firması Peralto'da yönetici asistanı olarak çalışmaktadır. Niyazi Varol ilerleyen yaşına rağmen hala işinin başındadır. Biricik kızı şirkette başa geçmeyi reddedince şirketi devretmeyi düşünmeye başlamıştır. Peki Aylin bu durumda...