Yemek bitince beni eve bıraktılar. Ertesi sabah erkenden şirkette olmamız gerektiğini belirten muhtelif konuşmalar yapsamda Sinem beni takmadı bile. Ulan Necdet adam gibi yapsaydın ya şu saçımı.
Sabah ben normal saatimde kalktım hazırlandım ve Sinem'i beklemeye başladım. Neyseki çok geç gelmedi. Beni şık bir kuaföre götürdü. Saçlarımı tasarlayacak kişi Necdet'e göre çok farklıydı. Aşırı aşırı kibardı.
Önce bilgisayar ortamında rengine, modeline karar verildi. Sonra şöyle bir baktı;
— Allah'tan kötü ürün kullanmamış. Biraz rötuş ile toparlarız. Ama kesimi berbat. Çim adam gibi doğramış ayol canım saçları. Şu saça dokunmaya kıyamazken insan adam bahçe makası ile girişmiş saça. Neyse ki bunlar artık emin ellerde, dedi saçlarımın arasına parmaklarını daldırırken.
Saçlarım gürdü, yumuşaktı ve orta kalınlıktaydı. Annem saçlarımı babaanneme benzetirdi. "Nur içinde yatsın biz tanıştığımızda bile çok gür saçları vardı" der her zaman.
Ellerim, ayaklarım, kaşlarım, kirpiklerim bakımdan geçti. Tabii biz şirkete iki saat kadar geç gittik. Telefonum çaldı. Baktım yine Bora Bey yine görüntülü arıyor.
— Nerdesiniz siiz? Diye bağırınca Sinem telefonumu aldı.
— Aaa ağabey sana da merhaba. Baykuş mu oldun sen oralarda. Saat sabahın beşi falan olsa gerek, diye başladı konuşmaya.
— Sinem ben sana şirketi emanet ettim. Başına da disiplin abidesi Aylin'i diktim. Kızım sen onu da mı yoldan çıkarttın. Kızın yüzü gözü değişmiş. Saçında da var bir şey SİİİNEM, diye hafif yolu bağırdı.
— Ağabey bağırma. Dün kız bana masa buldu benimle ilgilendi diye küçük bir jest yaptım, dedi gayet sakin Sinem.
— Yapma Sinem sen jest falan yapma...
— Aman ağabey sabah sabah germe beni perilerim kaçıyor senin yüzünden. Bu arada lansman için Aylin benim ona göre. Hiç hiç itiraz falan etme koleksiyonda ki üç elbiseyi çıkartmak zorunda kalırsın, dedi alenen tehdit etmişti ağabeyini.
— Kızım deli misin acaba? Tüm koleksiyonun bel kemiği o kıyafetler, dedi hırsla Bora Bey.
— Aaa sahi mi bak bilmiyordum, dedi Sinem ukala ukala.
— Kızım Aylin benim sağ kolum o olmazsa...
— Ağabey lansmana üç hafta kala şirkette işler durur bilmiyoruz sanki. Bu arada benim kıyafetler üretime girmemiş daha, dedi tek kaşını kaldırıp.
— Baş manken yok ortada. Ne halt edeceğiz bilmiyorum. Sitare'ye güvenmiştim ama olmadı. İtalya'da aynı tarihte önemli bir defilesi varmış, dedi kafasını sallayarak.
— Ağabey benim çok yakın bir arkadaşım var manken. Ben onunla konuşurum işlerini ayaralar. Hem yeni yeni de adını duyuruyor baş manken o olsun. Benim kıyafetlerimi o taşısın, dedi kafasını sallayarak.
— İyi de nerede bu arkadaş? Kıyafetler dikilecek...
— Aylin boylarında ondan biraz daha zayıf ( bu arada çaktırmadan beş kilo vermiştim. Geriye beş kilom kalmıştı) ama olsun. Aylin'e göre dikilir. O gelince terzi onun üzerinde rötuşlar. İki iğne ile bile tutturulur defile esnasında önemli değil, dedi bilmiş bilmiş.
— Aman tamam yorgunum zaten seninle uğraşamayacağım. Ama bak ben gelene kadar Aylin'i çok meşgul etme işi çok, dedi ciddi bir şekilde.
— Yok yok. Şimdi terziyi buluruz ölçü alır sonrası kolay. Hadi sen de dinlen artık. Uyu uyu. Öpüyorum abicik kendine iyi davran, dedi ve telefonu kapattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmek Zamanı (#Tamamlandı)
Ficción GeneralAylin Öz ünlü moda firması Peralto'da yönetici asistanı olarak çalışmaktadır. Niyazi Varol ilerleyen yaşına rağmen hala işinin başındadır. Biricik kızı şirkette başa geçmeyi reddedince şirketi devretmeyi düşünmeye başlamıştır. Peki Aylin bu durumda...