28- Mart- 2015
Olduğu terastan hışımla çıktı. Deponun kapısını olanca kuvvetiyle duvara çarparak itti. Ayağına takılan uzun fırçaya bir tekme savurdu. Asansörde inene kadar bekleyecek sabrı yoktu. Merdivenlerden koşarak indi. Nefes nefese kalmış olması hiddetini bir nebze bile azaltmamıştı. Bacaklarına dolanan eteğini umursamadı ve birbirini kovalayan adımlarla hızını kesmeden ilerledi. Mağazanın ofis bölümünde masada oturup, bilgisayarla meşgul olan kardeşi Hakan, öfkesinin asıl hedefi değildi. Ama onu hatırlattığı için şu an tek suçluydu. Masanın yakınına geldiğinde ellerini açarak masaya kuvvetle vurdu. Ablasının geldiğini bile fark etmeyen delikanlı bu darbe karşısında olduğu yerde zıpladı.
" Bir daha o terasta tek bir tane dahi izmarit görürsem o içtiğin sigaraları üzerinde söndürürüm!"
Yanakları, beş kat merdiveni koşarak inmekten, unutamadığı geçmişinden ve o geçmişe sebep olan o lanet olası serseri yüzünden pembe pembe olmuştu. Dolaptan aldığı çantasıyla yukarıdan indiği gibi hızla mağazadan da dışarı çıktı. Arabasının anahtarını çantasının içinde bulamamak olan öfkesini daha da körükledi. Arabasının yanına gelince durdu. Kaldırımdaki ağaca sırtını dayadı. Gözlerini kapadı. Derin nefesler almaya başladı. Sakinleşmeliydi.
" Allah'ım sen yardım et bana! Geçecek. Allahümme salli ala seyyidina Muhammed, allahümme salli ala seyyidina Muhammed..."
Kendi kendini komşuları Hikmet Teyze'nin tavsiyesiyle salavat çekerek sakinleştirmeye çalıştı. Bu öfke nöbetlerinde yapabildiği sadece buydu. İşe yarıyor olması sevindiriciydi. Kulaklarındaki uğultu azalmaya, kan dolaşımı yavaşlamaya başlayınca kapalı gözlerini açtı. Tekrar kocaman bir nefes almaya çalıştı ve başardı. Şimdi daha iyiydi. Çantasına tekrar baktı ve her zamanki gibi anahtarı oradaydı. Aldı ve arabasına bindi. Kemerini takıp kontağı çevirdi. Yeniden derin bir nefes aldı ve sinyalini vererek yola çıktı. Orta şeritten yavaş yavaş ilerlerken nereye gideceğini bilmiyordu. Eve gitmeden önce kafasını biraz dağıtmalıydı. Havanın kararmasına yaklaşık yarım saat vardı. Rotasını tayin etti. Sağa sinyal verip yeni yönüne döndü.
Son üç senedir edindiği vazife kendisini iyi hissettiriyordu. Devletin yetimhanelerdeki çocukları ev ortamında yetiştirmek için başlattığı proje Zeynep'in de kurtuluşuna vesile olmuştu. O küçük hayatların yaşadığı büyük zorluklar genç kızın bugününü kolaylaştırıyor, kendisine acımaktan daha doğrusu kendisine acınılmaktan kurtarıyordu. Onların sevgiye muhtaç yürekleri Zeynep'in gönlüne şifaydı.
Sevgi evine geldiğinde beş küçük kızın bacaklarına sarılıp da;
" Hoş geldin Zeynep abla!" Diye çığlık atmaları bütün içindeki kiri pası alıp götürmüştü.
***
" Zeynep! Hadi baban çıkıyor, geliyor musun?"
Alt kattan seslenen annesine odanın kapısından başını uzatarak cevap verdi.
" Babam gitsin anne! Ben birazdan çıkarım!"
Dün gece pek uyuyamamıştı. Sabah tepesinde zonklayan bu baş ağrısıyla uyanmıştı. Bir fincan bitki çayını içmeden çıkamazdı. Herkesin tatili olan bu Pazar günü Karlı ailesinin en yoğun çalışma günüydü. Başlarda mağazada olmasını hiç istemeyen babası kızının satış konusundaki yeteneğine teslim olmak zorunda kalmıştı. Şimdi hafta sonları kendisi gitmek istemese de babası geri bırakmıyordu. Üzerini giyinmiş, başına örtüsünü bağlıyordu. Bugün yeni aldığı şalını takacaktı. Tepesini etrafta gezen hörgüçlü akranları gibi yapmamaya özen gösterdi. Uzun olan saçlarını ensesinde topladı ve şalını başına yerleştirip boynundan iğneledi. İlk örtünmesindeki acemilikleri aklına gelince tebessüm etti. Örtünmesinde, hayatında ve bakış açısında çok büyük etkisi olan Hikmet Teyze'ye her seferinde olduğu gibi yine dua etti. Çantasını alıp alt kata indi. Mutfak tarafına yönelip annesine seslendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKDE (Raflarda)
RomantikBu adamın, ikisini de mahvedecek olan bu intikam planını anlamaya çalışarak; "Nasıl bir sebep; seni sevmeyen ve sevmeyecek olan bir eşe bağlayacak kadar seçeneksiz olabilir ki?" "Benim derdim ne sevmek ne de sevilmek?" "Ya, bu benim derdimse?" Genç...