Hatice Hanım ağlamaktan gözleri şişmiş, ağrıyan başına yemeniden çatkı çakılmış vaziyette salonda ablasının omzuna dayanmış oturuyordu. Ellerini kolonya ile ovalayan ablası;
" Haticem yeter! Heder ettin kendini!"
" Ablam gitti! Kızım gitti! Hem de kendi gitti!"
" Tamam, anladım! Dur bakalım bulacağız elbet! Dünkü çocuk nereye gidebilir ki?"
" Gidemez ablam, o küçük kuzumdur ablam, kaparlar onu! Ah yavrum, ah kızım! Nerelerdesin kaç gündür, ne haldesin? Niye annem, niye?"
Günlerdir süren kovalamaca da yine elleri boş eve dönen Reşat Bey sinirden mosmor olmuştu. Salona girdiğini gördüğü kocasının korkusuyla feryatlarına ara veren Hatice Hanım kızının son durumunu öğrenmek için can atıyordu. Sessizliğini koruyan Reşat Bey'in hali yaralı anneyi daha da harlıyor, öfkenin hedefi olmamak için sabırla kocasının anlatmasını bekliyordu. Ablası imdadına yetişti.
" Barutçu ne oldu?"
Kendisinden iki yaş küçük eniştesini gerçek anlamda tanıdığından beri hep bu hitabı kullanırdı Huriye Hanım. Mahallede çok sevdikleri ve hürmet gösterdikleri komşularının aracılığıyla ve ona olan güvenleriyle bu evliliğe ailesi gözü kapalı evet demişti. Başlarda öyle olmasa da evliliğin gerçekleşmesinin ardından Reşat Karlıyı gerçek anlamda tanımışlardı. Vara yoğa sinirlenen, hop oturup hop kalkan, dediğim dedik bu adama babası o zamanlar bu lakabı takmıştı. Kardeşi bu adamın hırslarının gölgesinde yaşamaya mecbur kaldığında çok sevdikleri komşuları ile araları bozulmuş, bu evliliğe sebep olduğu için dostlukları zarar görmüştü. Kızlarının talihsizliği yüzünden ailece çok üzüntü çekmişlerdi. Bu keder iki kız kardeş olan bu ailenin anne ve babasını bir trafik kazasında kaybettiklerinde yön değiştirmişti.
" Kimseye bir şey söylemediniz değil mi?" Sorulan soruyu aklına gelen soru geçti.
Huriye hanım:
" Yok, demedik! Kızdan haber var mı?"
Saç olmayan kafasını sıvazlayan adam yorgun bakışlarını karısının mavilikleri kaybolmuş gözlerine çevirdi.
" Yok! Antalya otobüsünde yoktu, Antalya'da da yok! Zaten orada gidebileceği kimsemiz de yok! Bu bir dümen! İnşallah bu işte o şerefsizin parmağı yoktur! Ya da..."
" Ya da? ... Ya da ne?"
İki kadın aynı anda aynı soruyu sordu.
" Yok, bir şey!" Dedi aklına gelen ihtimali kovmak istercesine.
Derin birkaç nefes aldı. Boğulmamak için çırpınıyordu. Sehpanın üzerindeki sudan bir yudum içti. Yutamadı. Geri koydu. Ayağa kalktı. Camın önüne gitti. Duramadı. Geri geldi. Karısının karşısında yemin eder gibi parmağını sallayarak konuştu.
" Eğer aklımdaki başıma gelirse hepinizi yakarım Hatice! Hepinizi! Ben bu rezilliğe bir kez daha dayanamam! Dayanamam Hatice!"
Hatice Hanım oturduğu yerden bitik durumuna inat çeviklikle fırladı.
" Ne diyorsun bey?"
Huriye Hanım'da gözleri büyüyerek bu olmaması için dua edilen ihtimali dile getirmekten imtina ediyordu. Kızlarını bu adam ikinci kez yine mi kaçırmıştı?
" Diyemiyorum Hatice, şimdi diyemiyorum! Ama eğer öyleyse... Eğer öyleyse..."
Kadın kocasının ağzında gevelediği şeyi duymak istemiyor ama yine de söyletmeye çalışıyordu.
" Allah aşkına bey! Nedir o diyemediğin? Öldürme beni, de hadi!"
Karısının, kızı gibi bakan mavi gözlerine bakmaktan sakınarak yan döndü.
" Ya dediğimde ölürsen Hatice?"
" Bey?!"
Saçsız başını yine sıvazladı. O günden beri bu kurt hem içini hem beynini yemiş durmuştu. Bu adam bu kadar çok şeyi nasıl bilebiliyordu. Günü gününe, saati saatine hesabı şaşmıyordu. Tam da Cihan'ın geldiği gün ortaya çıkıyor, onun yüzünden hızlandırdıkları işin bütün belgeleriyle birlikte kız da ortadan yok oluyordu. Tamam! Kızı evlenmek istemediğini söylemişti ama Zeynep evinden kaçacak bir kız değildi. Yine güvenlik kamerasına el sallayan görüntüsü geldi gözlerinin önüne. Onlarca kez seyretmişti. Her anı, her hali ezberindeydi. O adam bu işin içinde olmasa bu kız kime güvenip gidecekti. Kendisine umutla bakan karısına anlatamazsa içi yarılacaktı.
" Bu şerefsiz sence bu kadar şeyi nasıl bildi Hatice?"
Kocasının ağzından çıkan her kelime ayrı bir hançer olup kadını delip geçti. Çatkı takılı başını bir sağa bir sola sallayarak olmazı oldurmamaya çalıştı.
" Tövbe de bey! O nasıl söz! Zeynep'im yapmaz öyle şey! Tövbe de bey! Tövbe de!"
Huriye Hanım'da kardeşi gibi büyük şaşkınlık içindeydi. Böyle bir ihtimal olamazdı. Kızları senelerce gözleri önünde acı çekmişti.
" Barutçu delilendin her hâl?"
Reşat Karlı kızı bulunduğunda o adamla bağı çıkmamış olsun delirmiş olmayı ne çok isteyecekti. Keşke kızı Cihan yüzünden kendilerine kızmış, buralarda bir yerlerde saklanmış, biraz sonra yaptığına pişman olarak evine dönmüş olsa. Bu kâbus daha fazla sürmeden bitse, o adamla ilişiği olmayan kızını bir bulsa. Ama içinde bir yerlerde bir ses olacakları bangır bangır bağırıyordu. Bu işin altından o pisliğin çıkacağını feryat ediyordu. Bu sese kulaklarını kapatamıyor, gözlerini yumamıyordu.
" İnşallah öyledir! İnşallah! Ama öyle değilse önce seni yaktım Hatice!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKDE (Raflarda)
RomanceBu adamın, ikisini de mahvedecek olan bu intikam planını anlamaya çalışarak; "Nasıl bir sebep; seni sevmeyen ve sevmeyecek olan bir eşe bağlayacak kadar seçeneksiz olabilir ki?" "Benim derdim ne sevmek ne de sevilmek?" "Ya, bu benim derdimse?" Genç...