28- Mart – 2015
Odasında yatağının üzerinde oturmuş kitap okumaya çalışıyordu. Ama yarını düşünmekten aklını okuduğu kitaba veremiyordu. Kelimeler dudaklarında şekillense de zihninde anlam bulmuyordu. Bu işten kaçışı yok gibi görünüyordu. Bu ikinci kez oluyordu. İlkinde söylenmiş, genç kız da istememişti ve konu kapanmıştı. Kafasını iki yana sallarken sıkıntıyla gülümsedi. O gün ailesinin, bu fikri reddedişini önemsediklerini sanmıştı ama bugün anlıyordu ki onlar için de uygun olmadığı için genç kızın fikrine destek olmuş gibi görünmüşlerdi.
Annesi her zamanki gibi babasıyla birlik olmuştu. Babası eğer bu işe karar vermişse onu kimse caydıramazdı. Annesi zaten bir güç değildi. Yanında olmasını sağlasa bile bir işe yaramazdı. Babasının gücünün karşısında tek başına duramazdı. Ne yaparsa yapsın, ne derse desin yarınki o görüşmeye ölmediği sürece gitmek zorundaydı. Sami Akıncı'da babası için çok önemli biriydi. Mağazadaki mobilyaların büyük çoğunluğunun imalatını karşılayan firmaydı. Kocaman bir "of" çekti. Gözlerini kapadı. Sırtını dayadığı yastıktan daha da aşağı kaykıldı. Elindeki kitabı gözlerinin üzerine koydu. Bu hayat ne felaket bir şeydi. Bundan zevk alan insanlar neler yaşıyordu merak etti. Bir müddet daha sarı sayfaların kokusunu soluduktan sonra kalktı. Çalışma masasının yerine getirttiği küçük yazı masasının başına geçti. Yaklaşık altı senedir tutmaya başladığı günlüğünü çekmecesinden çıkardı ve dolma kalemi ile bugünü ve yarın yaşayacağı iğrenç gün hakkında düşündüklerini yazmaya başladı.
***
Öğlen namazını kılmış, seccadesinden kalkmamıştı ki ellerini açmış, gözlerini kapamış, Yaradan'ına bu izdivaçtan kurtulmak için niyaz ediyordu. "Allah'ım... Sen beni bilensin, sen beni benden iyi anlayansın. Ne olur Yarabbi! Beni bu saçmalıktan kurtar... Her ne şekilde olursa olsun yeter ki beni bu düzmece görüşmeden kurtar... Ne o adam umurumda, ne Sami Akıncı, ne de babam. Ben evlenmek istemiyorum Allah'ım... Sen bir yolunu bulursun. Kurtar beni Allah'ım! Lütfen!...Lütfen!...Lütfen!...Amin." Avuçlarının içine gömdü yüzünü. Duasının kabul olacağından emin kalktı seccadesinden. Topladı, katlayıp yerine koydu.
Onu bekleyen iğrenç gün elbet güzel başlayacak değildi! Alelade giyinip aşağı indiğinde annesinin dehşete düşmüş bakışları genç kızın son basamaktan inmesine müsaade etmemişti.
" Allah aşkına bu nasıl bir kılık?"
" Ne varmış?"
" Sıkıntı o ya! Hiçbir özen yok! İtina yok!"
"Aman anne..."
" Çık yukarı doğru düzgün giyin öyle in aşağı! Bu insan seni görmeye ta Ankara'dan geliyor."
" Ne istiyorsun anne! Kaftan mı giyinip karşılayayım paşamızı?"
" Zeynep! Babanın ikimizi de gebertmesini istemiyorsan doğru odana!"
" Bu iş ipekleri giysem de olmayacak anne! Fazla heveslenme!"
Kızının kırılmaz inadını biliyordu. Anne de olsa, büyük de olsa her zaman alttan alan kendisiydi. Zeynep ve babası arasında köprü olmaya çalışmak fazlasıyla yıpratıcıydı. Kızı da en az kocası kadar inatçıydı. Sesini ve bakışlarını yumuşatarak;
" Kızım olsun olmasın, sen gereken özeni göster! Tabi sen istemedikçe hiçbir şey olmaz! Bu insan buraya senin için geliyor sadece iyi bir ev sahibesi ol yeter! Bugün babanı temsil ediyorsun, onu mahcup etmek istemezsin değil mi? Sonrası sonraya kalsın, hadi anneciğim üzme beni!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKDE (Raflarda)
RomanceBu adamın, ikisini de mahvedecek olan bu intikam planını anlamaya çalışarak; "Nasıl bir sebep; seni sevmeyen ve sevmeyecek olan bir eşe bağlayacak kadar seçeneksiz olabilir ki?" "Benim derdim ne sevmek ne de sevilmek?" "Ya, bu benim derdimse?" Genç...