4. Bölüm

175 7 0
                                    


                                                                  5 sene 11 ay 9 gün önce...

Orada delikanlının uyumasını beklerken yaslandığı divanda kaçma planları yapıyordu. Ne yapmalıydı ki babasının onu bir an önce bulmasına yardım etmeliydi.

Daha saatin kaç olduğunu bile bilmiyordu. Kaç saat baygın kaldığını, buranın neresi olduğunu, evine ne kadar uzaklıkta olduğunu, bu planda delikanlıya yardım eden olup olmadığını, hiçbir şeyi bilmiyordu.

Duyduğu sesleri ayırt edemiyordu. Gözlerini açmaya çalıştı ama fazla aydınlık gözlerini kamaştırdı. Elini gözlerine siper ederek etrafa bakınmaya başladı ve gerçek kaynar su gibi üzerine boşaldı. Üstü örtülmüştü. Tiksintiyle battaniyeyi tekmeledi. Yataktan hızla fırladı. Akşamki düşüncelerinin içinde ne ara uykuya daldığını hatırlayamadı. Tanıyamadığı bu erkek sesi delikanlıya ait değildi. Biriyle konuşuyordu. Demek ki burada biri vardı. Pencerenin kenarına itiyatla yaklaştı. Kendisini saklamaya çalışarak dışarı baktı. Delikanlıyı ilerideki bodur ağacın yakınında gördü. Korkuyla geri çekildi. Fark edilmekten endişe duyarak tekrar bakmaya başladı. Evet! Delikanlının yanında biri vardı. Siyah kapüşonlu mont giyen adamın arkası cama dönüktü. Kim olduğunu bilmeden birden cama iki eliyle hızlıca vurmaya başladı. Var gücüyle bağırarak;

" İmdat! Yardım edin! İmdat!" Diye aman diledi.

Sesi duyan adam hiç de bu durumu yadırgamamış olacaktı ki, arkasına bile dönüp bakmadı. Genç kızın bağrışmaları delikanlının yanındaki adamla vedalaşıp onun hızla aşağı doğru, kendisinin de eve doğru gelmesiyle son buldu. Birden filizlenen bütün ümitleri tarumar olmuştu. Adam genç kızın feryatlarını hiç umursamamış, ardını dönüp gitmişti. Demek işbirlikçisiydi. Demek bu plan yalnız gerçekleştirilmemişti. Yeni günde yeni ümitleri solup gitmişti. Ya babası onu bulamazsa, bugünde gelemezse ne yapacaktı? Burada bu adamla bir gün daha geçirmeye asla tahammül edemezdi. Bir an önce evine gitmek istiyordu. Annesine gitmek istiyordu. Kapıdan elinde bir sürü poşetle içeri giren delikanlının üzerine öfkeyle atıldı.

" Allah senin cezanı versin! Beni hemen evime götür! Bitir şu saçmalığı artık! Evime gitmek istiyorum! Duyuyor musun beni, hemen eve gitmek istiyorum!"

Yüzüne, gözüne, göğsüne neresine geldiği umurunda değildi. Her yerini tırmıklamak, canını yakmak, bezdirmek istiyordu. Buradan hemen ama hemen gitmek istiyordu.

Çıldırmış gibi saldırdığı delikanlı kendisini ondan korumaya çalışıp aynı zamanda zarar vermekten kaçınınca yüzüne aldığı birkaç tırnak darbesinden kurtulamadı. Hissettiği acı, savunma mekanizmasını harekete geçirdi ve poşetleri olduğu yere bırakıp, serbest kalan elleriyle genç kızın her iki kolunu kavrayıp arkasında birleştirdi. Tek eliyle hapis ettiği bileklerinin üzerine duvara yasladığı genç kızın çakmak bakışlarına öfke kıvılcımları gönderiyordu. İkisi de verdikleri mücadele de soluk soluğa kalmıştı. Delikanlı dişlerinin arasından nefesini sabitleyip konuşmaya başladı.

" Çok olmayan sabrımı tüketmeye çalışma! Bu senin zararına olur!"

Genç kız soluklarını kontrol altına almada delikanlı kadar başarılı değildi. Kesik kesik konuşmaya çalışarak;

" Bırak... Beni."

" O zaman rahat dur."

" Hayvansın!"

" Hakkımda ne düşündüğün umurumda değil."

" Canımı yakıyorsun."

" Sen kaşınıyorsun."

" Senden nefret ediyorum!"

Delikanlıda hiç tereddüt etmeden devam etti.

" İsabet! Bende aynı duygulara sahibim! Şimdi rahat duracak mısın yoksa seni bağlayayım mı?"

" Bağlanmak mı? " dedi genç kız iri iri açılmış gözlerle.

" Doğru duydun."

Başını korkuyla iki yana salladı.

" Hayır!" Dedi.

" Neye hayır? Bağlanmamaya mı, rahat durmamaya mı?"

Genç kız hemen cevap verdi.

" Beni bağlama!"

" Yani rahat duracaksın!"

Kolları hâlâ arkasında kıskaca alınmış, üzerinde delikanlının baskısıyla duvara yaslı haldeyken yaşlı gözlerle başını "evet" anlamında öne eğdi. Delikanlı ellerini yavaşça gevşetip tam bırakmadan, genç kızı çevirip pencerenin önüne getirdi. Dışarı bakmaya zorlayarak;

" Burada kendini paralasan da seni kurt ve ayılardan başka kimse duyamaz! Etrafa bak! Tek bir ev görüyor musun?" dedi.

Koskoca bir arazi ve daha aşağılarda küçük bir ağaçlıktan başka bir şey yoktu dışarıda. Ne ev, ne insan, bitkilerden başka canlı emaresi de yoktu. Burası şehre çok uzak olmalıydı. Muhtemelen eski bir yayla eviydi. Evine, annesine, babasına ve kardeşine de çok uzak olmalıydı. Arkasındaki delikanlı kollarını iyice serbest bırakmıştı. Acıyan bileklerini ovalarken bakışları hâlâ pencereden dışarıda uzanan dağın yamacındaydı. Yılgın sesiyle yenilgisini kabul ettiği belli oluyordu.

" Beni ne kadar daha burada tutacaksın?"

Arkasındaki ses bir müddet cevap vermedi. Konuştuğunda ise sesinden ne hissettiği belli olmuyordu.

" İstediğimi alana kadar!"

UKDE (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin