12. Bölüm

153 8 1
                                    


            Girişte, soldaki küçük odada uzanmıştı. Gecenin karanlığı kalkmak üzereydi. Dışarının aydınlığı ahşap parmaklı panjurların arasından hafif hafif belli olmaya başlamıştı. Kalktı. Yanan ışığı söndürdü. Camın kenarına gelip perdeyi açtı. Parmaklıkların arasından görebildiği kadarıyla yine uçsuz bucaksız bir meradaydı. Camın önündeki ahşap sandalyeyi gördü. İyice bakınca buranın bir veranda olduğunu anladı. Boğuluyordu. Temiz hava almak istedi. Dışarı çıkmak için sokak kapısını açmaya çalışınca kilitli olduğunu gördü. Üzerinde anahtar da yoktu. Nedense hiç şaşırmamıştı. Orhan neredeydi bilmiyordu. Akşamki yaşadığı şoku ayakta sindirememişti. Onu taşımakta zorlanan bacakları genç kızı bu odaya sürüklemişti. Tekrar gece kaldığı odaya gitti. Camın önüne geldi, pencereyi açarak temiz havayı içeri almak istedi. Pencerenin kolu sökülmemişti. Yapılan plan değişikliğinde genç adam bunu unutmuş olmalıydı. Yavaşça kolu çevirdi. Ahşap panjurun üstündeki menteşeyi kaldırdı ve her iki kanadı iki yana yasladı. Açılan pencereden temiz hava olanca soğukluğuyla içeri girdi. Sevindi. Ardına kadar açtığı pencereden zıplayarak dışarı çıktı. Tozlu olan sandalyenin üzerini üfleyerek kendine yer açtı. Artık hiçbir şey umurunda değildi. Hele tozlu bir sandalye hiç! Oturdu. Hava yaylada olmaları hasebiyle keskin sabah seriniydi. Karşısında yerlerde hala öbek öbek kar kütleleri vardı. Bu ayda yayla tabi ki normalden daha soğuk olacaktı. Omuzlarını ısıran soğuğa inat avuçlarıyla kollarını sıvazladı. İçi alev alev yanarken bu soğuk onu üşütemezdi. Tertemiz günü ciğerlerine çekti. Gözlerini kapadı başını arkaya yasladı. Kendisini neler bekliyordu, bilmiyordu. Sanki yaşadığı hayat fırtına deresi olmuş, genç kızı almış kayalarının arasından çarpa çarpa sürüklüyordu. Çamurdan kurtulmak için girdiği yolda bataklığa saplanmıştı.

Bu adamın intikamı küçümsediği kadar basit değildi. Ardında kaldığını sandığı her şey şimdi dimdik karşısındaydı. Orhan bu meseleden vazgeçeceğe benzemiyordu. Etrafına bakındı. Yakınlarda hiçbir ev yoktu. Bunu gece gelirken de anlamıştı. Bir tane ışık bile görmemişti. Bu ayda derdi olmayan kimse yaylaya çıkmazdı. Buradan araba olmadan kaçamazdı. Yaya olarak ne kadar yürüyebilir ve bu soğukta ne kadar kalabilirdi? Bu dağın başında tek engel soğuk da değildi. Her an karşısına vahşi bir hayvan çıkabilirdi. Zaten yola düşse bile çok geçmeden Orhan onu keklik gibi avlardı. Bu durumdan kurtulmanın başka bir yolunu bulmalıydı.

Bu gece Orhan'ın yanında kaldığını babası öğrenirse ki bunu genç adamın zevkle yapacağını adı gibi biliyordu geri dönse bile babası onu kabul etmezdi. Annesi ve kardeşine de ettirmezdi. Eğer buradan kurtulmayı başaramazsa olacakları tahmin bile edemiyordu. Babasının öfkesi kendisine yönelecek ve sahip olduğu her şeyi kaybedecekti. Orhan'a kaçtığını düşünen babası onu reddedecekti. Şüphelerinde haklı olduğunu düşünecekti. Biliyordu ki ailesi kalkmadan önce evine gidemezse o evde artık bir yeri olmayacaktı. Bundan böyle bir ailesi de olmayacaktı. Orhan ondan sadece senelerini, özgürlüğünü çalmamıştı. Eğer dönemezse bugün ailesini de elinden almış olacaktı.

Gözlerini kapadı. Gelmeye başlayan ıslak sıcaklığı bastırmaya çalıştı. Tutunacak bir dalı kalmamıştı. Hali hazırdaki hıçkırık göğsünde bekliyordu. Yeniden derin nefes aldı. Ağlamayacaktı. Ağlamamalıydı. Acaba evde yokluğunu fark etmişler miydi? Henüz erkendi daha evde olmadığını anlamış olamazlardı. Babası ondan nefret edecekti. Hiçbir zaman da affetmeyecekti. Bunu biliyordu. Annesi belki bir gün onu affedebilirdi. Özlerdi. Ya kardeşi? O nasıl tepki verecekti? O da kendisinden babası gibi nefret eder miydi? Yoksa annesi gibi affedebilir miydi? Ya bu adam, onu bu evlilik kararından vazgeçirebilecek miydi? Ne çok cevaplanması gereken sorusu vardı. İçindeki telaşa inat hareketsizce ufka baktı. Güneş doğuyordu. Nasıl güneş doğdukça ortalık daha aydınlanıyorsa, güneşin her yükselişinde genç kız o kadar karanlığa gömülüyordu.

UKDE (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin