27. Bölüm

123 5 0
                                    


                                                                       6 sene öncesi...

İki araba gelen adamların hepsi bir arabaya Orhan'la Zeynep bir arabaya binmişlerdi. Güneş batmış, gündüzle gecenin yer değiştirdiği ara vakitte, tepedeki o evden aşağı iniyorlardı. Zeynep biraz önce yaşadıklarına inanamamanın sarhoşluğu içindeydi. Aynı zamanda evine gidiyor olmanın şaşkınlığına ve sevincine sarılmıştı. Karışık duyguların sarmaladığı bedeninde bir yabancı gibi oturuyordu. Kim bilir annesi onu görünce nasıl sevinecekti, babası ona bunu yapanların hesabını sormadan önce kızını kucaklayacaktı ya Hakan, kardeşi ne yapacaktı? Kurguladığı türlü türlü kavuşma sahnelerinin her biri birbirinden güzeldi. Yanaklarındaki ıslaklığı burnunun akmasıyla fark etti. Uzatılan mendili itiraz etmeden hemen aldı. Ne sulu bir buruna sahip olduğunu unutmuştu. Bir saati geçen yolculukları sonunda, tanıdığı sahil yoluna inmişlerdi. Buradan evine yaklaşık bir, bir buçuk saatlik yol daha vardı. Babasının onu neden bulamadığını şimdi daha iyi anlıyordu. Bu deli adam onu ne kadar da uzaklara götürmüştü?

Bunca saattir geldikleri yolda tek kelime bile etmemişlerdi. Ailesine kavuşmanın heyecanı genç kızı öylesine sarıp sarmalamıştı ki delikanlının bundan sonra ne yapacağını ve ne yapmak niyetinde olduğunu düşünmemişti bile. Huzura kavuşmasına dakikalar kala delikanlının sesi bu hummalı bekleyişi böldü.

" Şu anda farklı amaçlarla bu yolu kat ediyor olabilirdik. Umarım ne kadar doğru bir karar verdiğinin farkındasındır."

Genç kız, delikanlının söylemek istediğini zihnini saran mutluluk bulutundan dolayı hemen algılayamadı. Verdiği anlık tepkiyle;

" Ne?" Deyivermişti.

Yoldan dikkatini saniyelik ayırarak yanındaki genç kıza baktı.

" Nikâhımızdan bahsediyorum. Bir oyun olmadığının farkındasın değil mi?" diye sordu çok da farkında olmadığını düşünerek.

O kadar sevince boğulmuştu ki ailesine kavuşma bedeli olan özgürlüğünü, delikanlıya ipotek ettiğini unutmuştu. Gelmeyen cevaptan şüphelenen delikanlı arabayı hemen sağa yanaştırıp, dörtlüleri yaktı. Bir kolunu genç kızın koltuğunun sırtlığına diğer kolunu direksiyonun üzerine koyup sadece başıyla değil bedenen de genç kıza doğru döndü. Bakışlarını esir alarak ona durumu tek tek izah etmeye başladı.

" Bu nikâh aramızda bir sır değil! Senin, benim karım olduğun gerçeğini herkes bilmeli. Özellikle bunu baban bilmeli. Anladın mı Zeynep?"

Genç kız unutmak istediği, evine gidince kurtulacağını düşündüğü bu çirkin hadiseyi beynine kazımak isteyen delikanlıya inanamayarak bakıyordu. Bu soğuk bakışların estirdiği rüzgardan uzaklaşmak için koltuğun sırtlığında kaykılarak kapıya doğru yapıştı. Tutunduğu kapı kolunu ne kadar sıktığının farkında değildi, tıpkı şu an aldığı talimatı yerine getirmek zorunda olduğunun farkında olmadığı gibi. Bu sadece oradan kurtulmak için kabul ettiği ve orada kalacak olan bir biat değil miydi? Sesinin titremesine engel olamasa da;

" Bunu babama söyleyemem!" Dedi dürüstçe.

Onu evine götürmeden geri döndürmesinden korkuyordu. Hem de deli gibi korkuyordu.

" Bunu söylemelisin! Bugün değilse bile yarın... Yarın, mutlaka söylemelisin. Çünkü reşit olduğunda ve ben daha güçlendiğimde geri geleceğim! Geri gelip seni alacağım! Anladın mı?"

Genç kız gözlerine dolan yaşları tutmaya çalışarak ve duyduğu şeyi kabul etmek istemediği halde;

" Anladım!" Dedi.

Anlamıştı. Bu delikanlının onun peşini bırakmaya niyeti yoktu. Ama şimdi tek istediği biran önce evine gitmek, ailesine kavuşmaktı. Delikanlı ne dese 'he'diyecekti. Evine bu kadar yaklaşmışken onu sinirlendirip, kavuşmasını riske atmak istemiyordu. Yeniden o kulübeye dönmek demek, ölmek demekti. Delikanlı belli ki iyice anlamasını istiyordu. Sert bakışlarıyla ona bu durumu tane tane anlatırken hiç şakası yoktu. Bunun bir oyun olmadığını genç kızın hücrelerine kadar hissetmesini istiyordu ve böyle bakarak bunu çok iyi başarıyordu. Genç kız anladığını ispatlamak için delikanlının gözlerinden gözlerini kaçırmadan;

" Tamam, anladım! Bugün değil ama yarın bunu... Bunu babama mutlaka söyleyeceğim. Şimdi lütfen...Lütfen beni evime götür."

Zeynep hiç olmadığı kadar ehildi. Mümkünü olsa arabadan atlayıp evine koşarak gidecekti. Bu sabırsızlığı delikanlı da fark etmiş olacaktı ki arabayı yeniden çalıştırdı. Genç kızın evinin sokağına girdiklerinde delikanlı arabayı durdurdu. Heyecan ve telaşla kemerini çözen genç kız kapının kilidine elini atınca, buz gibi soğuk o ses;

" Zeynep, sen şimdiye kadar gördüğüm en cesur kızsın, bundan sonra da hep böyle devam et!" Dedi.

Evinin zilini çaldığında düğmeye dokunan parmakları titriyordu. Ardına bakınca farları sönmüş arabanın hâlâ orada olduğunu gördü. İçeri girmesini beklediğine emindi. Buradan bir an önce ayrılmasını diledi. Babası orada olduğunu anlarsa onu her an yakalayabilirdi.

Açılan kapının ardında Hakan ona tanımayan gözlerle bakıyordu. İlk şaşkınlığı geçen çocuk ablasının boynuna kırarcasına sarıldığında onu ne kadar özlediğini tahmin etmekte yanıldığını anladı. Hakan'ın "Ablam!" diyen feryadı ile kapının ağzı ailesi ve teyzesinin ailesiyle dolmuştu. Genç kızı içeri almadan hemen kapının dışına çıkan babası ve eniştesi onu kimin getirdiğini hem kızı kontrol edip hem de ayaküstü sorguya çekerek öğrenmek istiyorlardı. Delikanlının oradan uzaklaşmış olmasını yürekten dileyerek sevdikleriyle hasret gidermeye başladı. Yanaklarına konan öpücüklerin sayısını imkânı yok hiç bir zaman bilemeyecekti. Teyzesi, eniştesi, teyzekızları, kaybolduğu o günden beri evlerinde genç kızdan haber bekliyorlardı. Bir birlerine sağ salim kavuşmuş ana kız günlerce koyun koyuna yatmıştı. Bu bayram havası evlerinde ancak bir gün sürmüştü. Kimin ona bu kötülüğü yaptığı, nerede kaldığı, ona fenalık edip etmedikleri, ne yiyip içtiği ve daha bunun gibi yüzlerce soru gelecek günlerinin karabasanı olacaktı.   

UKDE (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin