18. Bölüm

105 7 0
                                    


                       Hakan büyük bir iştiyakla bu söyleneni kabul etmiyordu. Kafasını iki yana sallayarak itirazına devam etti.

" Size inanmıyorum!"

Biraz kendine gelmeye başlayan Reşat Bey doğruldu. Sesi boğuk çıkıyordu.

" Hemen onu buraya getir!"

Ahmet Bey öne eğildi.

" Elbette! O senin kızın! Durumu kabul ettiğin an yanınıza gelip elinizi öpecekler!"

" Ne saçmalıyorsun be adam! Ben onu hemen buraya, bu eve getir diyorum! Bu sefer o serseri elimden kurtulamayacak! Onu şikâyet edeceğim! Sürüm sürüm süründüreceğim! Geçen seferki gibi elimden kaçmasına asla ama asla izin vermeyeceğim!"

" Reşat Karlı!"

" Seninle konuşacak başka bir şeyimiz yok! Hemen evimi terk et!"

" Bu konu..."

" Seni dinlemek istemiyorum! Hemen o kızı bana teslim et!"

" Buraya bundan sonrası için geldim. Aramızdaki bu husumet...!"

" Hayır! Seninle veya bir başkasıyla konuşulacak bir şey yok! Ara! Ara hemen o serseri onu buraya getirsin!"

Havayı germeden bu adama durumu nasıl anlatacağını bilemiyordu. Görüyordu ki uzatmanın da anlamı yoktu.

" Tamam! Arayacağım ama Zeynep buraya istediğin şekilde gelemez!"

" Ne demek o!"

" O artık... Bizim gelinimiz!"

" Ne diyorsun ulan sen!"

Yerinden fırladığı gibi Ahmet Bey'in yakasına yapıştı. Yanındakiler ve Hakan, babasının bileklerini gevşetemiyordu. Taner dâhil beş adam iç içe girmiş, bir birine yapışmış bu adamları ayırmaya çalışıyordu. Reşat Bey rayından çıkmış vagon gibi gücünü salmıştı. Savurduğu yumrukları hedefini bulsun bulmasın tekrar tekrar kaldırıp indiriyordu.

Kollarına giren adamların zorla da olsa oturtmaya çalıştığı adamın nefesi hâlâ normale dönmemişti. Burun delikleri büyümüş, gözleri yuvalarından fırlamıştı. Kesik kesik sözcüklerle meramına devam etti.

" O kız... Buraya... Gelecek! Hemen! Hemen dedim!... Yok, öyle bir şey yok! Olamaz! Olmaz!"

Hakan babasının yaşadığı öfkeyi haklı bularak;

" Bu dediğiniz asla olmayacak!" Dedi.

Atmaya çalıştığı yumrukları hedefi tutturamıyordu. Yaşlı adam haklı olarak kendini kaybetmişti. Bu adama hiç acımaması gerekiyordu ama yeğeni düşmanını en keskin silahla vurmuştu. Tıpkı bir zamanlar onun yaptığı gibi. Buraya gelmesindeki amaç elbette bu adamın onurunu kurtarmak değildi. Öfkeli bir babanın yapabileceklerini hafife almamak gerekiyordu. Ağabeyinden sonra bu öfke uğruna yeğenini de kaybedemezdi. Bunu göze alamazdı. Alttan almasının, buraya gelmesinin tek sebebi Orhan'dı. Ona gelebilecek zararın önüne geçebilmekti. Yanında oturan oğlu;

" Baba belgeyi ver gitsin! Belli ki seni dinlemeyecekler!" Dedi.

Metin'in göğsüne elini koyarak susturdu. Bunu duyan Hakan;

" Ne belgesi?" Diye sordu.

Ahmet Bey daha sakin bir sesle karşı tarafı da sakinleştirmeye çalışarak;

" Ben bir baba olarak seni anlayabiliyorum! Yeğenimin davranışını onaylamasam da bundan böyle gençlerin yanındayım! Bu aradaki gerginlik artık bir nihayet bulsun istiyorum! Görüyorsun değil mi bir zamanlar senin bize verdiğin zararın ceremesini bugün hâlâ çekiyoruz. Yarın da bu savaşın devamını görmeyelim diyorum. Bu karşılıklı kaybedilen bir savaşa dönüşmeden biz büyükler olarak buna bir dur diyelim istiyorum! Birbirimizin hatalarını karşılıklı affedelim demiyorum, yalnızca sineye çekelim diyorum!"

Hâlâ Hakan ve Taner'in kollarından tuttuğu adam;

" Bu saatten sonra?!... Savaş başladı Ahmet!... Bana tekrar bulaşmayacaktı. Yanlış yaptı... Niye döndü geldi ha? Defolup gitmişti, niye bir daha çıktı ortaya?"

" Kızını evlendirmeye kalkmışsın!"

" Ya ne yapacaktım! O rezilliği sineye çekip oturacak mıydım?"

" Biliyorsun ki ortada zaten bir nikâh var!"

" Saçma ve zoraki yapılan bir düzmece! Nazarımda hiçbir geçerliliği yok!"

" Senin olmayabilir ama Şer' en Orhan'la Zeynep..."

" Yeter! Daha fazla bu saçmalıkları duymak istemiyorum!"

" Anlaşıldı!"

Sabırsızlıkla bekleyen Metin'in dizine dokundu. Genç adam hiç duraksamadan cebinden çıkardığı kağıdı karşısındaki Hakan'a uzattı.

" Bu ne?" Diyerek aldığı kâğıdın katlarını açarken gözleri hâlâ muhatabındaydı. Okuduğu kağıdı tutan eli titremeye başlayınca Reşat Bey elinden hızla kağıdı kaptı. Kızının ona bakan resminin yanında O serserinin resmi duruyordu. Aşağı kayan gözleri okuduğunu anlamak istemiyor, bu yüzden tekrar tekrar okuyordu. Bu gerçek olamazdı. Bu resimler ve bu harfler asla yan yana gelemezdi. Gelmemeliydi. Peki, nasıl olmuştu da burada Zeynep Karlı yerine Zeynep ÇARMIKLI yazılabilmişti?!

UKDE (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin