İkinci gecesini geçirdiği hapishanesinde yeni bir sabaha gözlerini açtı. Gözkapakları daha ağır ve daha şişti. Döktüğü gözyaşları hiçbir işe yaramıyordu. 'Kadınların en etkili silahı gözyaşlarıdır'sözü bu adam için geçerli değildi. Onu zerre kadar etkilemediği ortadaydı. Onu hiçbir şey etkilemiyordu. Ne gözyaşı, ne yalvarma ne de ikna edici cümleler. Hiçbir şey onun kalbine ulaşmıyordu. ' Belki de kalp yerine taş taşıdığındandır'diye düşündü genç kız.
Sabahın kuvvetli aydınlığı vaktin geçmiş olduğunu gösteriyordu. Kolundaki saate acıyan gözleriyle baktı. Saat sekiz olmuştu. Yaklaşık üç saattir uyuyor olmalıydı. En son saate baktığında sabahın beşini geçiyordu. Uyuyabileceğini hiç sanmıyordu. Tüm gece ne yapacağını düşünmesine rağmen hiçbir çare bulamamış, sadece çaresizliğine ağlamıştı. Acaba ailesi şimdi ne haldeydi? Annesi kim bilir ne kadar perişandı. Babasının öfkesini düşünmek bile istemiyordu. Bu öfkenin sahibi kendisi olmasına rağmen yanında olmadığı için bunu annesine ve Hakan'a yönelteceğinden adı gibi emindi. O gece evden kaçarken nasıl da yaptığının doğruluğundan emindi. Oysa yaptığı bu yanlış onu daha büyük bir felaketin içine sürüklemişti.
Evin sessizliği genç kızı düşüncelerinden kopardı. Yattığı yatakta doğruldu. Tüm dikkatini vererek yeniden kulak kesildi. Evden çıt çıkmıyordu. Acaba bu adam hâlâ uyuyor muydu? Üzerindeki yorganı öteledi. Yavaşça yataktan saldı bacaklarını. Bileğini unutmuştu ama bileğindeki acı genç kızı unutmamıştı. İnce ve keskin sancı yüzünü buruşturdu. Ayağına yüklenmemeye dikkat ederek usulca kalktı ve aynı itinayla kapıya kadar geldi. Başını dışarı uzattı. Hiçbir ses olmadığı gibi hiçbir hareket de yoktu. Doğruldu ve sırtını dikleştirdi. Kendinden emin tavrını takınarak odadan topallayarak çıktı. Oturma bölümüne geldi, kimse yoktu. Arkasına dönüp mutfağa tekrar baktı, orada da kimse yoktu. Evin içindeki sessizlik huzursuzca ıslık çalıyordu. Buna tahammül edemedi ve merdivenlerden yukarı genç adama seslendi.
" Heyy..?"
Cevap yoktu. Daha yüksek sesle bir kez daha seslendi. Hem bakındığı yerlere bakınıyor hem de her seferinde artan bir ekoyla genç adama sesleniyordu. Aldığı cevap sadece sinir bozucu sessizlik oldu. Dışarıda olabilir mi diye düşünerek kapıya gitti. Kapı kilitliydi. Hızla odasına geçti. Perdeyi aceleyle çekti ve pencereyi açmak için uzandı ama çevirme kolu yerinde değildi. Açık olan ahşap panjurlarda kapanmış ve menteşeler sökülmüştü. Genç kız öfkeyle ve telaşla kapıya, oradan pencereye ve tekrar kapıya aksayan ayağı ile koşarak sesleniyor, burada yalnız bırakılmış olmak düşüncesinden kurtulmaya çalışıyordu. Ama bütün çabaları sonuçsuz kalmıştı. Orhan evde yoktu. Muhtemelen dışarıda da değildi. Onu burada bir başına bırakıp gitmiş olabilir miydi? Neden olmasındı? Bu adamdan her şey beklenirdi. Dışarıyı kapalı panjurların aralıklarından bir zaman daha gözetledi. Dışarıda kimse yoktu. Ne bir hareket, ne bir ses yoktu. Bu adam gitmişti. Hem de üzerine kapıyı kilitlemiş, bu dağ başında bir başına, başına gelebilecekleri umursamadan çekip gitmişti. Sanki dünden beri akıttığı göz yaşları bitmemiş gibi yeniden ağlamaya başladı. Ağladıkça acıyan gözleri kan çanağına dönmüş, göz kapakları balon gibi şişmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKDE (Raflarda)
RomantizmBu adamın, ikisini de mahvedecek olan bu intikam planını anlamaya çalışarak; "Nasıl bir sebep; seni sevmeyen ve sevmeyecek olan bir eşe bağlayacak kadar seçeneksiz olabilir ki?" "Benim derdim ne sevmek ne de sevilmek?" "Ya, bu benim derdimse?" Genç...