19-Haziran-2015
Tartıştıkları o günün üzerinden on beş gün geçmişti. Her ikisinin de bir bir varlıklarıyla yeni düzen kurmaya çalıştıkları on beş uzun gün.
Sabahları, içeriden gelen haber spikerinin sesiyle güne gözlerini açıyordu Zeynep. Orhan her sabah erkenden kalkıyor ve bir daha yatmıyordu. Namaz kıldığını sanmıyordu ama alarmı hep namaz vakti çalıyordu. Zeynep namaza kalkmadığı gibi sabah uyanmada henüz bu adamı bir kere bile geçebilmiş değildi. Uyandıktan sonra bir müddet yatakta oyalanıyor ve kalktığında ilk iş odasını toparlamak oluyordu. Balkonda yerde yedikleri yemeğin ertesi günü Orhan gidip balkona küçük bir masa sandalye takımı almıştı. İlk günler içeri geçtiğinde genç adamı kahvaltıyı hazırlamış buluyordu. Zeynep gelmeden yemeye başlamıyor, saat kaç olursa olsun genç kızı bekliyordu. Şimdi kahvaltıyı artık genç kız hazırlıyordu. Günden güne bu işi, farkında olmadan üzerine almıştı. Kendisi kahvaltıyı hazırlayana kadar Orhan'da sabah rutin sporunu yapıyor yada dışarı koşuya gidiyordu. Beraberce ettikleri kahvaltı sofrasını yine beraberce topluyorlar makinaya yerleştirme işini genç kıza bırakıyordu. Bazen genç adam evden çıkıyor, bazen de önünde bilgisayarı, kulağında telefonu işini evden yönetiyordu. Genç adamın yaptığı telefon görüşmelerinden Orhan'ın inşaat işiyle meşgul olduğunu anlamıştı. Bir diğer anladığı şeyse bahsettiği şantiyesi uzakta bir yerdeydi. Hatta kulak misafiri olduğu ve merakla dinlediği bu konuşmalar bazen dilde değiştiriyordu. Orhan'ın Rusçayı bu kadar seri konuşmasından yurt dışında olduğu zamanları Rusya da geçirmiş olabileceğini anlıyordu. Bu dilde konuşmasını ilk duyduğunda bu adam hakkında ne kadar az şey bildiğini şaşırarak fark etmişti. Hâlbuki o ne kadar azılı düşmanı olsa da içinde sanki onu ezelden beri tanıdığı hissi hiç eksilmiyordu.
Aralarında sessiz bir mutabakat vardı ve ikisi de sözleşmiş gibi bu mutabakata uygun davranıyordu. İki genç aynı evi, aynı sofrayı birlikte kullansa da paylaştıkları başka bir şey yoktu. Aralarında mecbur kalmadıkları sürece kelimeleri bile kullanmıyorlardı. Bu sessiz ittifaktan şimdilik her ikisi de memnundu. Yan yana olsalar da kendi dünyalarında ayrı ayrıydılar.
Zeynep artık biliyordu ki genç adam bu bir sene hayatında olacaktı. Bu bir sene her sabah televizyondan sabah haberleri ile uyanacak, kalktığında genç adamı spor yaparken bulacaktı. Onunla yaşamayı istemediği halde garip bir şekilde bu duruma alışmıştı. Buna şaşırıyor olsa da sessizce kabullenmekten başka bir yol bilmiyordu.
Orhan'dan ne kadar nefret etse de yaşam kalitesine hayran olmamak mümkün değildi. Kendiyle barışık bir adamdı. Kendini hayata uydurmuyor, hayatı kendine uyduruyordu. Kendine iyi bakıyordu. Orhan iştahlı biriydi ve hiçbir öğününden taviz vermiyordu. Yemek seçmiyordu. Genç kız ne pişirirse genç adam iştahla yiyor, hatta yeni tecrübe ettiği tatlara bile merakla kaşık salıyordu. Buna rağmen bir gram fazlası yoktu. Kaç kere ne kadar hızlı şınav çektiğine hayretle şahit olmuştu. Akşamları vazgeçemediği bir diğer alışkanlığı ise iki fincan içtiği şekersiz çaydı. Bu asla üç fincan olmuyordu. Kendi kuralları ve planlarını kendinin bile bozmasına izin vermiyordu. Genç adam tanıdığı erkekler gibi televizyon meraklısı biri de değildi. Oda, kendisi gibi kitap okumayı seviyordu gerçi onun okuduğu kitaplar daha çok siyasi ve tarihi kitaplardı. Zeynep onu gözlemlediği bu süre içinde genç kıza olan davranışları dışında bu adamın hiçbir kusuru yok gibiydi. Bu genç kızı daha da sinirlendiriyor ve bu adamdan daha çok nefret etmesine sebep oluyordu.
Orhan da genç kızın yaşam standardını az çok keşfetmişti. Zeynep beklentisi ve talepleri çok olan, çabuk sıkılıp bunalan, yaşıtları gibi toy bir kız değildi. Mecburi banyo seansından sonra durumunu kabullenmiş gibiydi. Ne sözlü ne de bakışlarla bağlantı kurmuyorlardı. Onu bu evde, varlığının yanında özgür bırakmak genç kıza iyi gelmişti. Kendine meşgul olacak bir şey bulduktan sonra sıkıntı çıkarmıyordu. Mutfağa olan merakı genç adamı başta şaşırtsa da çok mutlu ediyordu. Senelerce evinden ayrı yaşamanın dezavantajının en başında ev yemeklerinden mahrum olmak geliyordu. Mutfaktaki meşguliyetinden başka onu mutlu eden tek şey kitaplarıydı. Onu her an kitap okurken bulmaya şimdi ilk günlerdeki kadar şaşırmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKDE (Raflarda)
RomanceBu adamın, ikisini de mahvedecek olan bu intikam planını anlamaya çalışarak; "Nasıl bir sebep; seni sevmeyen ve sevmeyecek olan bir eşe bağlayacak kadar seçeneksiz olabilir ki?" "Benim derdim ne sevmek ne de sevilmek?" "Ya, bu benim derdimse?" Genç...