3-Nisan-2015
Salona giren üç adamın sesleri mutlak sonun gelen habercisiydi. Memuru bile hazırlanmış bu kurmaca içinde başroldü. Dün gece kaldığı odada yalnız başına çaresizliğine acıyordu. Beş gün önce Cihan'la beraber verdikleri sağlık raporunun sonuçları ve gerekli bütün belgeler bugün Orhan'ın elindeydi. Nedense hiç şaşırmadı. Artık bu adamın bu plan için yaptıkları hayal sınırlarını aşmıştı. Kapısı tıkladı ve içeri genç adam girdi. Genç kızın yanına yaklaşmadan önce bir müddet kapadığı kapının üzerine yaslandı. Olduğu yerden genç kıza bakıyordu.
Ağlamayacaktı. Yalvarmayacaktı da. Bu adamın karşısında zaten çok acizdi. Bir de zavallı olmak istemiyordu. Kendisini sıktı. Şimdi sırası değildi. Biliyordu ki bu zalimi akıttığı gözyaşları da durdurmayacaktı. Gözlerindeki öfke silah olsa şu an bu adamı delik deşik ederdi. Dişlerinin arasından;
" Biliyorsun değil mi yaşadığım müddet senden hep nefret edeceğim" dedi.
Yüzünde duyduğu cümlelerin etkisini görmek istiyordu. Şu an ne kadar canı yanıyorsa onun da canını yakmak istiyordu. Sessizliğini koruyan bu adamın karşısında daha da sinirlenen genç kız;
" Babam sana her ne yapmışsa iyi yapmış! Çünkü sen bunu sonuna kadar hak ediyorsun!" Dedi.
İşte beklediği tepki gelmişti. Yüzü kararmış, burun delikleri büyümüştü. Kahverengi bakışlar kanlanmış, öfkeden kızıl şimşekler çakıyordu. 'Oh olsun!' dedi içinden. Şimdi biraz teselli bulmuştu. Genç adam açtığı kapının yanına çekilerek boğazı sıkılırcasına kalın bir sesle;
" Nikâh vakti" dedi.
Artık yalvarmayacaktı. Yapmayacağını bildiği şeyleri istemeyecek, ona reddetme zevkini yaşatmayacaktı. Derin nefes alarak ölüme gittiği bu yoldaki ilk adımını atabilmek için incinen bacağını zorladı. Tam genç adamın yanına gelmişti ki Orhan Zeynep'in kolundan sıkıca tuttu. Kendisine bakmaya zorladığı mavi bakışları yakaladığında en az genç kız kadar nefretle dişlerinin arasından;
" Bir sene!... Bir sene sonra bu işkence ikimiz içinde bitecek!" Dedi.
Beraberce yürüdükleri masanın yanına geldiklerinde genç kız hâlâ kulağında çınlayan cümlelerin sarhoşluğu içindeydi. 'Bir sene!' bir sene sonra bu adamdan tamamen kurtulup serbest mi kalacaktı?
Oturduğu masada kimsenin yüzüne bakmak istemiyordu. Sorulan soruları başkası cevaplayacakmış gibi sessizce dinliyordu. Kucağındaki ellerini parmaklarıyla eziyor, acıtıyor, kurtulamadığı bu işkencenin acısını görünür hale getirmeye çalışıyordu. Orhan'ın talimatıyla olsa gerekti her şey çabucak ve hızlı gelişiyordu. Zaten uzun olmayan nikâh merasimi şimdi anlık bir olaya dönüşmüştü. Bugün anlıyordu ki çaresizlik yaşla olmuyordu. Her yaş da insanın eli kolu bağlanabiliyordu. Tıpkı seneler önce o yaşlı imamın önünde diz çöktüğünde ne kadar çaresiz ve savunmasızdıysa bugün de aynı çaresizlik ve savunmasızlık içindeydi. O günle bugün arasındaki tek fark ise bu adamdan o günden daha çok nefret ediyor olmasıydı. Memurun;
" Siz Sayın Zeynep Karlı hiçbir etki altında kalmadan Sayın Orhan Çarmıklı beyefendiyi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"
Hep bu cümlelerin ne kadar boş olduğunu düşünmüştü ta ki bugüne kadar! 'Hiçbir etki altında kalmadan, beyefendiyi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?'Diyordu. Tam da şimdiki durumunu özetleyen bu adama ne deseydi? Üçüncü kez sorulan sorunun cevabını vermedeki sessizliğine bakan onca gözü umursamıyordu ama yanındaki adamın kucağındaki eline uzandığını gördüğünde buna dayanamayıp, bu dokunuşa fırsat vermeyerek tanımadığı bir sesle;
" Evet!" Dedi.
Sonrasını duymuyordu. Ne yanındaki genç adamın onayı ne de bu onayı destekleyen şahitlerin yalancı şahitliği umurundaydı. Gözlerine biriken yaşlar attığı imzayı görmesini engelliyordu. Danışıklı memurun nikâhlarını tebliği kendisini sıkmasını daha da güçleştiriyordu. Dinlemedi. Oturduğu yerden fırlayarak o vahim cümleyi duymaktan ve bu çirkin biatin içinden kaçarcasına kaldığı odaya sığındı. Bitmişti. Esaretine boyun eğmiş, bir senelik ömrünü bu adama rızası dışında teslim etmişti. Kapadığı kapının ardında kaykılarak yere çömelirken artık tutmakta zorlandığı yaşlarını salıverdi. En azından onlar özgürlüğün tadını çıkaracaktı.
Ne saatler, ne günler ne de aylar genç kızın üzerindeki bu ağır elemi dağıtmaya yetmeyecekti. Bunu herkes biliyor olmalıydı ki işleri biten bu evde daha fazla kalmamış, yaklaşık yarım saat sonra hep birlikte bu evden çıkmışlardı. Orhan genç kızı yanına alarak gelenlerin getirdiği arabaya binmiş, diğerleri de minibüse geçmişti. Beş gün önce geldiği bu yoldan bugün geçerken evlenmiş olarak döneceğini hayal bile edemezdi. Hiçbir şey hissetmiyordu. Sanki kalbi içinden sökülüp alınmış, vücudu otomatik olarak çalışmaya mecbur edilmişti. Bedeni, kabloların yaşatmaya çalıştığı bitkisel hayata geçmişti.
Sessizlik içinde aldıkları uzun yol ikindi vakti sahildeki yeni açılan büyük otelin otoparkına girince bitti. Lobideki işlemleri yapılırken genç adamın evlilik cüzdanını çıkarması genç kızın göğsünde yeni bir acı belirmesine sebep oldu. Görmemek için arkasını döndü. Belboy ile birlikte çıktıkları odalarına yine aynı sessizlik içinde girdiler. Genç adam da en az Zeynep kadar sessizdi. Valizleri getiren delikanlıyla bile hiç konuşmadan bahşişini vermişti. Genç kız süit olan odada yatağı bulup üzerindeki kapı ve başörtüsünü çıkarıp hemen uzandı. Daha fazla ayakta duramayacaktı. Canı çekiliyordu. O gece evinden çıkarken uyanacağı sabahlar masum yavrucakların kucağı olacaktı. Evlenmiş vaziyette, bu adamın karısı olarak, bu otel odası değildi. Kısacık bir zamanda ne çok şey yaşamıştı. Beş gündür denizlerde koca dalgaların arasında kalmış küçük bir taka gibi savrulmuş durmuştu. Batmamak için direnmiş, boğulmamak için var gücüyle gayret etmişti. Verdiği mücadele buraya kadar sürmüş, bu fırtınada en büyük dalga olan Orhan gelmiş genç kızı yutmuştu. Hayatı da kendisi de alabora olmuştu. Bitmişti. Artık her şey bitmiş, olduğu hayattan koparılan Zeynep başka bir hayatın içine savrulmuştu. Kim bilir ailesi şu an ne haldeydi. Annesi, babası ve canı kardeşi... Burnunun kenarından süzülen bir damla yastığın üzerine sessizce düşüverdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKDE (Raflarda)
RomanceBu adamın, ikisini de mahvedecek olan bu intikam planını anlamaya çalışarak; "Nasıl bir sebep; seni sevmeyen ve sevmeyecek olan bir eşe bağlayacak kadar seçeneksiz olabilir ki?" "Benim derdim ne sevmek ne de sevilmek?" "Ya, bu benim derdimse?" Genç...