21. Bölüm

128 7 0
                                    


12-Nisan-2015

Aradan bir hafta geçmişti. O gece yaptıkları uzun yolculukla İstanbul'a, genç adama ait Bostancı'da bir apartman dairesine gelmişlerdi. Orhan'ın gösterdiği odaya değil de yandaki küçük odaya kendisini atmış, hiçbir şeyle de ilgilenmemişti. Bu bir haftadır da ilgilenmemeye devam ediyordu.

Dalından koparılmıştı. Yerinden yurdundan alınmış, başka diyarlara taşınmıştı. Taşıdığı beden denilen bu ağırlık buralara gelse de yüreği, evinde, kırgın ve küskün olduğu ailesinin yanında kalmıştı. Böyle olsun istememişti ama olmuştu. Ona ihanet ediliyorken, dolaylı olarak o ihanet etmişti. Zaten evden ayrılırken de bağlarının kopacağını bilmiyor muydu, biliyordu. Fakat bilmek canının acımasına mani olmuyordu. İlk Cihan'ı o eve getirdiklerinde ve istemediğini bildikleri halde gözüne baka baka onu evlendirmeye çalışmalarında onlardan vazgeçmişti. Ailesine kızgındı. Kendi hayatını yaşamasına engel olan Orhan'a da kızgındı. Hepsine ayrı ayrı kırgındı. Burada olmak, ailesinden vazgeçmek istemiyordu. Ama buradaydı ve ailesinden vazgeçmişti. Daha da fenası bu evlilikten sonra ailesi de ondan vazgeçmişti.

Sanki göğsünün ortasında kocaman bir çukur açılmış, o karanlık deliğe çekiliyordu. Düşmekle düşmemek arası o çukurun kenarında asılı kalmıştı. Aydınlıktan rahatsız oluyor, ses duymak istemiyordu. Yattığı yataktan Orhan zoruyla bir şeyler yemek için çıkıyordu. Zorla yutmaya çalıştığı lokmalarla olan işkencesi bittiği gibi ayaklarını sürüyerek tekrar yatağının yolunu tutuyordu. Konuşmadığı için sesini unutmuştu. Gözleri sürekli kapalı olduğu için günün hiçbir vaktinin farkında değildi. Ne gündüz ne de gece onun için değişmiyordu. Kapıdaki tıkırtıyı derinden duydu. Demek ki Orhan eve gelmişti. Kim bilir hangi günün, hangi vaktiydi?

Zeynep'i, babasının öfkesinden korumak için İstanbul'a gelmişlerdi. Bir hafta olmuştu. Her geçen gün genç kızın yaşadığı üzüntü geçecek diye beklerken daha da kötüye gidiyordu. Hayata, kendisine ve her şeye küsmüştü. Yattığı yataktan çıkmasını beklemek her geçen gün daha zorlaşır olmuştu. Üzerine gitmemek, yaşadıklarını sindirebilmesine sessiz kalarak yardımcı olmaya çalışmıştı. Bu sabrını ne kadar zorluyor olsa da genç adam buna bir haftadır dayanmaya çalışıyordu.

Cuma namazını kılıp eve gelmişti. Günlerdir tadı yoktu. Zeynep'in bu göçkün hali aldığı intikamın zevkini doya doya çıkarmasına mani oluyordu. İçeri girdiğinde evin içi sabah bıraktığı gibi karanlıktı. Gitti. Salondaki panjurları ve camı açtı. Açık olan klimayı kapadı. Sehpanın üzerindeki bardağı mutfağa götürdü. Mutfakta akşamdan kalmaydı. Mutfak balkonunun da kapısını açtı. Evde, yaşanılan kasvetin, ağır kokusu hâkimdi. Her zamanki gibi sıkıntıyla ensesini ovaladı. Koridordan arka odaya yürüdü. Zeynep yine yatakta yatıyordu. Başucunda gece lambası bu vakit olmasına rağmen hâlâ yanıyordu. Son zamanlarda diline pelesenk olan "anlayışlı olmalıyım, anlayışlı olmalıyım"cümlesini artık döver gibi söyleniyordu. Odaya girdi. Gece lambasını kapattı. Odanın panjurlarını sonuna kadar açtı. Pencerelerinin ikisini de ardına kadar açıp temiz havanın içeri girmesine izin verdi. Genç kız örtündüğü ince pikeyi başına çekti. Işıktan rahatsız olmuştu besbelli. Odadan kendisini sabırlı olmaya zorlayarak dışarı çıktı. Salona gitti. Etraf toz içindeydi.SongülHanım'a gelecekleri zaman evi temizletmişti. O günden bugüne kadını da eve alamamıştı. Zeynep'in bu halini kimsenin görmesini istemiyordu. Tekrar arka tarafa gitti. Ardiye dolabından elektrikli süpürgeyi çıkardı. Arayıp bulduğu fişini prize taktı. En azından oturduğu yeri süpürmeliydi. Evin içinde nefes alamıyordu. Belki bu odayı temizleyebilirse ortalık biraz ferahlardı. Uğraşıları sonucunda süpürgeyi çalıştırmayı başardı. Annesinin hasta olduğu zamanlardan beri bu işi yapmamıştı. Bir iki git geleden sonra kendisini eski günlerde buldu. Annesinin hasta, soluk yüzüyle oğlunun yaptığı işlerden duyduğu mahcubiyeti hatırladı. Ona ettiği dua şu an kulaklarındaydı. "Oğlum Allah sana öyle bir eş versin ki yüreğindeki bütün eksikliklerini tamamlasın, bugünlerini sana unuttursun!" O yumuşacık sesli kadının ağrılarının dayanılamaz olduğu zamanları ardından da beyaz kefenli hali gözlerinin önüne geldi. Sehpanın köşesine takılan süpürgeyi kurtarmaya çalışırken sertçe çekti. Bu hareketi arkasında kalan, yerden aydınlatmaya çarparak devrilmesine sebep oldu. Üzerine düşen aydınlatmayı son anda yakalayabilmek için süpürge elindeyken tutmaya çalışmasıyla süpürgenin borusu avizeye çarptı. Yaşadığı küçük kıyamet günlerdir baskı altında tuttuğu sinirlerinin raydan çıkmasına sebep oldu. Elindekini fırlatıp atmasıyla kablosundan çektiği fişi prizle beraber çekip kopardı. Kendisiyle dalga geçen süpürgenin sesini kesmek iyi gelmişti. Bu da yetmemiş gibi bir tekmeyle onu duvara savurdu. Çıkardığı bu gürültüden içerideki genç kızın korkacağını düşünerek endişeyle öfkesini unutup arka odaya koştu. Kopan ufak çaplı kıyametten bîhaber pikenin altındaki genç kız az önceki öfkesini daha da katlayarak geri getirdi. "Artık yeter!" diyerek anlayışlı olmaktan vazgeçti. Döndü, banyoya gitti. Küvetin tıpasını taktı, suyunu açtı ve sıcaklığını ayarladı. Ona çift kişilik odayı teklif etmesine rağmen genç kız bu küçük odaya geçmiş, bavulunu da yerde açmış ama içini boşaltmamıştı. Eşyalarını içinden alıp giydiği için oda karışık halde yerde duruyordu. Valizin iki kanadını kavuşturdu ve yandaki oda da bulunan gardırobun önüne bıraktı. Tekrar banyoya gitti. Küvet dolmaya başlamıştı. Genç kızın odasına giderek üzerindeki pikeyi savurup attı. Neler olduğunu anlamayan genç kız doğrulmadan el yordamıyla pikesini aramaya koyulunca Orhan iyice çıldırdı. Günlerdir kuluçkaya çevirdiği yataktan genç kızı kucaklayarak banyoya doğru götürdü. Zeynep gözlerini açmakta zorlanıyordu. Ortalık ne kadar da aydınlıktı! Akşam olmamış mıydı? Bu adam ne yapıyordu böyle?

UKDE (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin