26. Bölüm

111 6 0
                                    


           Günlerdir sahip olduğu her şey ve herkesle küs olmanın kırıklığı ruhunu parçalara ayırmıştı. Her bir parçası ayrı sancı çekiyor, biri annem, biri kardeşim, biri babam ve bir çok parçası da Orhan diye inim inim inliyordu. En büyük parçasının 'Yarabbi' diye inlediğini ancak onunla barıştığında anlıyordu genç kız. Rabbi ile yeniden bağlantı kurmanın sevinciyle o büyük parçası sarılmış, birbirine tutmuş, şifa bulmuştu. Dün geceden beri elindeki kitabı okuyup bitirmiş ama dönüp dönüp tekrar sayfaların arasında gezinip durmuştu. Okuyor, okudukça yaşadığı onca şeye yeni yeni anlamlar yüklüyor, başına gelenlerin büyük bir imtihan olduğunu satır aralarında öğüt alıyor, çilesi daha dayanılır oluyordu. Hafiflemişti. Derdi olsa da hâlâ kendisine çare bulamasa da daha huzurluydu.

Bu akşam diğer akşamlardan daha sakin geçiyordu. Çünkü Zeynep sakinleşmişti. Namazlarına geri dönmek ona günlerdir kaybettiği manevi huzuru geri vermişti. Artık biliyordu. Başındaki belanın baş rolü Orhan olsa da Rabbi tarafından sınanıyordu. Yaşadığı olumsuzluklara anlam yüklemek onu daha yaşanılır ve kabullenilir kılıyordu. Şimdi tek düşüncesi ailesiydi. Onların ne yaşadıklarını bilememekti. Genç adamla aralarındaki sessizlik iyiydi ama bazen bu sessizliğin içinde boğuluyordu. Bu sessizlik iç sesini daha fazla dinlemesine sebepti ve bu vicdanının sesi durmadan onu yerden yere vuruyordu.

Yine ona eziyet eden iç sesi görev başındaydı. Evinden kaçtığı akşamın diyetini hâlâ kesememişti. Oturduğu yatağın kenarından kalktı. İçeriden televizyonun sesi geliyordu. Demek ki Orhan salondaydı. Kapalı kapıyı açtı ve hafif aydınlık koridordan salona doğru ilerledi. Eşofmanın üstüne giyindiği ince hırkasının kenarlarını önünde kavuştururken odaya girdi. Genç adamın tarafına bakmadan karşı kanepeye ayaklarını altına alarak oturdu. Koltuğun sağ koluna ağırlığını verdi ve kendisine baktığını fark ettiği adama hiç dönmedi. Her zamanki gibi ekranda tartışma programı vardı. Siyasi bir konuda taraflar müzakere ediyordu. Her birinin yüzü karşı tarafa hak vermemenin, doğruyu bilmenin inancıyla parlıyordu.

"Tıpkı bizim gibiler" diye düşündü genç kız. Her ikisi de kendi haklılıklarının doğruluğunda ve inancındaydı. "Heh!"Şimdi de bu adama hak mı veriyordu? "Daha neler! Allah'ım lütfen...Lütfen...Lütfen bu adama beni hayatından çıkartacak bir sebep ver. Yoksa bu zorbadan kurtulmam mümkün değil." Kendi kendisiyle yaşadığı bu cebelleşme Orhan'ın sessizde olan telefonunun titremesiyle son buldu. Bu saatte gelen telefon hayır olamazdı. Genç adam uzun oturuşunu bozmadan, uzanıp telefonu alarak ekranda arayana baktı ve anında ayaklandı. Çalan telefonla birlikte odadan çıkıp balkona geçince genç kız daha çok şüphelendi. Oturduğu yerden kalktı ve usulca parmak uçlarına basarak onu izledi. Mutfak tezgahına dayanarak başını balkon kapısına uzattı ve bu adamın konuştuklarına kulak kabarttı. Ne olduğunu anlatmayacağını bildiğinden, etik olup olmasını umursamayarak bu şekilde öğrenmeye çalıştı. Daha iyi duyabilmek için balkon kapısına görünmemeye çalışarak iyice yanaştı. Genç adamın sırtı kapıya dönüktü. Bu genç kızın işini kolaylaştırdı. Dikkatle dinlemeye ve anlamaya çalıştı.

" Kimden öğrenmiş?"

"........................"

" Adresi biliyor mu?"

"........................"

" Hakan hâlâ dönmedi mi?"

"......................."

" Tamam, anladım. Ben düşüneyim, seni ararım."

"......................."

UKDE (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin