Gözleri pencerede artan karanlıktaydı. Başı yastıkta saatlerdir ölmeyi beklemişti ama hâlâ yaşıyordu. Girişte yanan ışığın, kaldığı odaya uzanan aydınlığında kolundaki saate baktı. Saat onu geçiyordu. Tıkılıp kaldığı bu odada bunaldı. Nefes alamaz hale geldi. Acıkmıştı da. Genç adamın sabah getirdiği tostu yememiş, geri çevirmişti. Akşama doğru getirdiği sandviçi de reddetmişti. Ama şimdi açlığı dayanılmayacak boyuttaydı. Kalktı. Çırpınmaktan üzerine dolanan trikosunu düzeltti. Ayağı hâlâ ağrıyordu. Genç adamın yemeniden bağladığı bandajı hırsla söküp atmıştı. Fırlattığı yerde duruyordu. Topallayarak gitti aldı ve bileğine yeterli sıkılıkta bağladı. Şimdi acısı daha az hissedilir olmuştu. Usulca kapıya yaklaştı. Odanın kapısından kafasını uzattı. Hiç ses yoktu. Hole çıktı. Etrafa bakındı. O adamla karşılaşmak istemiyordu. Ortalığı dinledi, sessizdi. Sadece ocaktaki usul usul yanan ateşin çıtırtısı duyuluyordu. Orhan ortalıkta görülmüyordu. Muhtemelen tilki kafasıyla yine pis planlar yapıyordu.
Sessizce mutfağa gitti. Işığı yakmadan yiyebileceği bir şeyler aradı. Dolap bomboştu. Sabah gördüğü poşetleri de bir türlü bulamıyordu. Demek ki genç kızın acıkacağını düşünen adam yiyecekleri bulamayacağı bir yere saklamıştı. Bu sahneyi yıllar önce yaşamışlardı ve emindi ki bunu genç adamda kendisi gibi hatırlıyordu. Yiyecekler burada olmadıklarına göre bir de oturma bölümüne bakmalıydı. Nihayetinde evde saklayabileceği başka yer yoktu. O tarafa gittiğinde holün ışığı salonu tam aydınlatmadığı için ışığını yakmak zorunda kaldı. Işığın yerini bulup açtığında küçük çığlığı dudaklarının arasından farkında olmadan kaçtı. Orhan karanlığın içinde, camın önündeki sedirde belinin üzerine uzun oturmuş, bacaklarını sehpanın üstüne uzatıp bir bir üstüne atmış, ellerini karnının üzerinde birleştirmişti. Genç kızın korkusunu bekler gibiydi. Sakinliğini ve istifini hiç bozmadan;
" Hep aynı hatayı yapıyorsun Zeynep Hanım. Aç kalarak sadece kendine zarar verebileceğini tecrübe etmiştin oysa ki."
Zeynep altta kalmak istemiyordu.
" Acıktığımı kim söyledi?"
" Açıp kapadığın mutfak dolapları desem?!"
Bu adamdan hiçbir şey kaçmıyordu. Yiyecekleri onun sakladığına iyice emin olmuştu. Yenildiğini kabul etmek zorundaydı. Dün akşamdan beri hiçbir şey yememişti ve açlıktan bayılacağını hissediyordu. İnatlaşmanın zamanı ve yeri değildi. Merdivenin yanında ayaktaydı. İçinin çekilmeye başladığını hissediyordu. Tırabzana dayandı. Teslim bayrağını çekerek;
" Tamam, bu seferlik sen kazandın" dedi.
Orhan uzandığı yerden ağır ağır kalkarak genç kızın yanına geldi. Yere bakan yüzünü çenesinden tutarak kaldırdı ve kendisine bakmasını sağladı.
" Ben hep kazanırım Zeynep Hanım, bunu aklının bir köşesine iyice yaz!"
Genç kızın cevap vermesini beklemeden genç kızın arkasından dolanarak merdivene yöneldi. Basamakları ikişer üçer çıktı. Çok geçmemişti ki elinde poşetlerle aşağı indi. Yiyecekleri sakladığını tahmin etmişti. Bu adam onu yanıltmamıştı.
Genç adamın yeniden hazırladığı sandviçi yanında koca bir fincan çayla iştahla yedi. Genç kız, erkek olmasına rağmen bu adamın elinin lezzetini inkar edemezdi. Basit bir sandviçin bu kadar leziz olmasında çok fazla aç kalmasının da mutlaka etkisi vardı. Görüntüsü netleşmeye, zihni bulanıklıktan kurtulmaya başlamıştı. Çayını yudumlarken kendisini seyreden adamdan gocunacak durumda değildi. Arkasına yaslandığında bir daha bu kadar aç kalmamaya yemin etti. Çayını tazelemek için kalkan genç adam genç kızın fincanını da aldı. Doldurup geldiği bardakları sehpanın üzerine koyarken genç kıza daha yakın oturdu. Zeynep bu yakınlıktan rahatsız olup hemen kendisini geri çekti. Tüm nefretinin varlığıyla baktığı adama;
" Ailem şimdi perişan haldedir, mutlu musun? Aldın mı kahrolası intikamını?" Dedi sitemle.
" Henüz değil! Hem ailen de düşündüğün kadar perişan değil."
" Ne!? Babam çıldırmıştır şimdi, annem de komadadır."
" Öyle bile olsalar bunu sevgili damat müsveddesine belli etmiyorlar."
" Ne saçmalıyorsun sen?"
" O kılkuyruk hâlâ evde diyorum."
" Ne!!... Hâlâ neyi bekliyor?"
" Seni! Kaçtığını kimseye söylememiş baban. Zavallı damat senin hasta olduğunu zannediyor. Reşat Karlı seni bulup evlendirmeye epey kararlı."
Olamazdı. Babası evden kaçtığını anladığı halde hâlâ onu bu adamla evlendirmekten vazgeçmemiş miydi? Biricik kızını bu kadar mı gözden çıkarmıştı? Ona yapmak istediğinin sonuçlarını göremiyor muydu?
Zeynep'in sessizliğini fırsat bilerek Orhan öne eğildi. Dirseklerini dizlerine dayayarak parmaklarını birbirine geçirdi. Çok beklemeden;
" Yarın gelecekler Zeynep. Yarın... Yarın bu iş bitmiş olacak."
" Yarın mı? Hıh!"
" Ne demek şimdi bu?"
" Boşuna demek! Yani gelseler de boşuna gelecekler demek!"
" Öyle mi?"
" Öyle!"
" Tamam, o zaman yarın gelmezler."
Genç kızın mavi gözleri yuvalarında iri iri açılmıştı. Bu adam 'tamam' mı demişti?
" Gerçekten mi?"
Orhan genç kızın şaşkınlığından keyif alırcasına gülümsedi.
" Gerçekten... Sen hazır olana kadar bekleriz."
Zeynep oturduğu yerden hızla kalktı.
" Benimle oyun oymaktan vazgeç! Buna hiçbir zaman hazır olmayacağımı bal gibi biliyorsun."
Genç adam da ayağa kalkmış, genç kızın tam karşısına dikilmişti. Üstten bakan bakışları kontrolün kimde olduğunu anlatır gibiydi.
" O halde sizin için üzgünüm küçük hanım. Beklememiz için bir sebep yok."
" Ne kadar da bencil ve vicdansızsın, nasıl bu kadar gaddar olabiliyorsun? Aslında buna niye şaşırıyorum ki? Senelerimi bir çırpıda çalan bir hırsızdan başka ne beklenir? Ama ne yaparsan yap, kimi getirirsen getir ağzımdan o 'evet' i duyamayacaksın!"
Mavi gözlerden yaş yerine nefret akıyordu. Eğer akan her damlanın karşısındakine zarar verme gücü olabilseydi şimdi bu adamın kanlar içinde yerde yatıyor olması gerekirdi. Genç adamın burnuna uzattığı tek parmak bu adama karşı kullanabildiği tek silahtı.
Orhan burnuna uzatılan parmağa öfkelenmesi gerekirken genç kızın bu savunmasına garip bir şekilde saygı duyuyordu. Sakinliğini bozmadan genç kızın dimdik duran parmağına uzandı ve sinirden buz kesmiş bu parmağı avucunun içine hapsetti.
" Bazen hedefe ulaşabilmek için kadere teslim olmak gerekir. Benden sana tavsiye. Bu kadar mücadele, kazanamayacağın bir savaş için gereksiz!"
Hâlâ parmağı genç adamın avucunun içindeydi. Kaç kez kurtarmayı denediyse de başarılı olamamıştı. Bu adamın karşısında bu kadar fazla yenilgi genç kızın cesaretini kırsa da pes etmeyecekti.
" Asla ama asla sana teslim olmayacağım!"
Genç kızın parmağı avucunda olduğu halde elini indirdi. Bir müddet daha o halde bekledikten sonra sertçe bu küçük eli silkeledi.
" Bunu nasıl başaracaksın merak ediyorum doğrusu."
" Göreceksin, sana asla teslim olmayacağım!"
" O halde görelim Zeynep Hanım."
Tam arkasını dönmüş gidiyordu ki genç kız anlamayarak merakla sordu.
" Neyi?"
" Ne kadar sabredebildiğini."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UKDE (Raflarda)
RomanceBu adamın, ikisini de mahvedecek olan bu intikam planını anlamaya çalışarak; "Nasıl bir sebep; seni sevmeyen ve sevmeyecek olan bir eşe bağlayacak kadar seçeneksiz olabilir ki?" "Benim derdim ne sevmek ne de sevilmek?" "Ya, bu benim derdimse?" Genç...