35. Mektup

1.8K 97 31
                                    

Refleks.

Bizi koruyan ve Lindsey'in hayatını kurtaran şey tek kelime. Refleks.

"Yok artık!" diye ayağa fırladı Carrie. Ben ve Lindsey şu an kendimizi yere atmış duruyorduk. "Gitmiş!" Korkarak ayağa kalkıp ormana baktım. Evet, gitmişti.

"Bu adam deli." dedi Carrie.

"O kimdi?" diye sordu Lindsey.

"Jordan," dedim. Ve gerisini anlatmaya başladım. Bitirdiğinde Lindsey'in annesi koşar adımlarla yanımıza geldi.

"O silah sesi miydi?" dedi. "Burada neler oluyor?" Sesinden ve yüz ifadesinden endişeli olduğu belliydi.

"Av mevsimindeyiz," diye yalan söyledim. "Birkaç kişi hayvan vuruyordu."

"Aman Tanrım! Bende size bir şey oldu sandım." dedi Marcia.

"Hayır anne biz iyiyiz." dedi Lindsey ve annesini sakinleştirdi. Birkaç dakika sonra tekrar üçümüz kalmıştık.

"Bunu hiç beklemiyordum." dedim. "Dün peşimi bıraktı sanmıştım."

"Ama bırakmamış." diye ekledi Carrie.

"Bir dakika," dedi Lindsey. "Baban seni neden öldürmek istesin ki?"

"Çünkü ben bir cadıyım!" dedim gözlerimi devirerek.

"O mesele mi?" dedi Lindsey ve ayağa kalktı. "Biraz yürüyüş yapalım mı? Ama bu sefer ormandan değil!"

"Olur." dedim ve ayağa kalktım. "Sende gelmek ister misin?" Kalbim hala deli gibi atıyordu.

"Hiç uğraşamam." dedi Carrie. "Gidip yemek yemem lazım. Çabuk acıkıyorum."

"Aldığın kilolardan belli." dedim sırıtarak.

"Seni pis kalleş!" dedi Carrie omzuma vurarak. "Defol!" Cevap vermeden yürümeye başladım. Lindsey arkamdan beni takip ediyordu. Kasabanın içine kadar sessizce yürüdük.

"Bir sorun mu var?" dedim artık sessizlik sıkıcı bir hal alınca.

"Evet," dedi. "Aslında dün söyleyecektim ama diyemedim." Yüzü gölgelenmişti. "Dün babama bir kağıt geldi. Savaşa çağırıyorlar. Bu yüzden buradan gitmemiz lazım." Şimdi benimde yüzüm gölgelendi. "Savaş uzun bir süre devam edeceğe benziyor Ethan ve babamın ölüp ölmeyeceğide belli değil. Korkuyorum, anlıyor musun? Ve buradan gitmek istemiyorum." Gözleri doluyordu. "Üstelik sende olmayacaksın."

"Ne zaman gidiyorsunuz?" diye sordum.

"Hemen yarın." Bu çok erkendi. Lindsey hayatıma yeni girmişti ve çıkıp gitmesini istemiyordum. Uzağımda olmasını istemiyordum. "Buradan epey uzak. Gitmek için bir gün yolda olacağız. Onun için en kısa zamanda gitmemiz gerek." Yürüye yürüye kasabanın çıkışına gelmiştik. Burası hafif tepede bir yerdi, her taraf yaz çiçekleri ve çimlerle kaplıydı. Lindsey'le Kit ile buluştuğumuz yere geldik. Yere çöküp sessizce oturmaya başladık. Sonrasında aklıma Kit'in söyledikleri geldi.

"Yıldızları seyredelim mi?" dedim.

"Bu havada mı?" dedi. "Ay bile görünmüyor."

"Denemekten bir zarar gelmez." dedim ve uzandım. Dediğim gibiydi, yıldızlar görünüyordu.

"Vay canına," dedi. "Bu muhteşem."

"Senin gibiler." Lindsey bana taraf dönüp gözlerimin içine baktı. "Seni seviyorum," dedim.

"Ben de seni." dedi.

"Ve gitmeni istemiyorum Lindsey."

"Onu bende hiç istemiyorum." dedi. "Buraya henüz alışmıştım ama şimdi başka bir yere gidiyoruz." Tekrar kısa bir sessizlik yaşandı. "Elimden burada kalmak gelmez. Gidip anneme yardımcı olmam lazım. O da üzgün. Babamı kaybedeceğimizden korkuyor, destek çıkmam lazım."

Cadının LanetiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin