Merhaba! Canokurlarım nasılsınız? Kayıplara karışan yazar nihayet geri döndü. Aslında kayıp değildim. Sadece iki kez bölümü yazıp sildim. Şu sıralar çok yoğunum ama sizi gerçekten özledim. Bölüm hakkında fikirlerinizi iletin. 2 kısımdan ibaret bir bölüm. Çok kararsız kaldığım bir bölümdü. Neyse sizi çok tutmayayım. Herkese iyi okumalar🥰Bu arada YORUM YORUM YORUM ;)
___________
Kapıyı açıp içeri girdi ve arkasından kapıyı kapattı. Işıklar kapalıydı. Yalnızdı anlaşılan.
Elindeki bileti bilinçsizce sıkı sıkı kavramıştı. Çok hafif olan kağıt parçası daha önce hiç bu kadar ağır olmamıştı. Kalbini sıkıştırıyordu elinde tuttuğu yük. İkilemde kalıp, bu kadar kararsızlık yaşamamıştı daha önce.
Vicdanı bile onun yaptıklarını sorguluyordu şu durumda.
İçindeki ses yine ona kafa tutuyor, bildiğinin aksini söylüyordu. En büyük cezayı o ses kesiyordu onu. Kelimeleri ağırdı. Kıvranıyordu ruhu sanki en büyük işkenceyi çeker gibiydi. Yüzündeki ifade idam cezası yemiş bir mahkumun yüzündeki umutsuzluğu andırıyordu.
Dayanamayıp ilk önce çantasını bıraktı usulca yere. Bir kaç saniye sonra kendisi süzüldü yere doğru. O kadar naifti ki belki de birisi bu anı gözleriyle göre bilse, camdan süzülen yağmur damlasından farksız olduğunu söylerdi.
"Sen kaçıyorsun."
Yüzüne dağılan, omuzlarından sarkan saçlarını geriye itip "Hayır kaçmıyorum," dedi ve dizlerini kendine çekip sessizliğe gömüldü. Vücudu haraketsiz bir şekildeyken ağır ağız nefes alıp vermesi duyuluyordu kocaman evde. Elindeki bileti bırakmamıştı. Uzun bir süre yani sabaha kadar bırakacağı belli değildi.
Kerem'in mağrur duruşu onu derinden sarsmış gibi gözüküyordu.
"Ben gidiyorum.. Yarın. Uzun bir süre burada olmayacağım." İçten içe Kerem'in onu kalması için ikna edeceğini düşünüp kendini açıklayacağı kelimeleri sıralamıştı kafasının içinde. Aslında o an hiç birini hatırlayamamıştı ama gerek kaldığı söylenemezdi.
Kerem adını, izlerini onun hayatına çizerek yazmıştı. Derinden derine çizmişti, buzlarını eritmişti, duvarlarını yıkmıştı. Ezberbozan kelimesini daha önce hiç kullanmamıştı. Bundan sonra kulanacaktısa sadece bu adam için sarf ede bilirdi bu kelimeyi.
"Nereye gidiyorsun?"
Göz göze gelmemeye çalışıyordu. Bilmediği bir duygu onu esir almıştı. Suçluluk mu yoksa aldığı karardan emin olamamanın verdiği güvensizlik mi bilemiyordu. Sanki Kerem gözlerine bakıp her şeyi anlayacaktı.
"Üyesi olduğum bir grupla birlikte yardım kampanyası için bir kaç ülkeye gideceğiz."
"Anladım. Peki ne zaman?"
"Sabah. Tam olarak saati bilmiyorum henüz."
"Bırakmamı ister misin?" Bu soruyu sorarken Kerem'in göğüs kafesinin nasıl sıkıştığını Arina asla anlamayacaktı. İçinde her biri ayrı bir yere dağılan inci tanelerinin bıraktığı etkiyi andıran bir şey olmuştu Kerem'in. Sıktığı yumruğu belki de ona güç veren tek şeydi.
"Hayır. Teşekkür ederim. Seni daha fazla yıpratmaya hakkım yok. Bu zamana kadar yaptıkların için ne kadar teşekkür etsem az. Biliyorsun."
"Ben hiçbir şeyi teşekküre sığdırmak için yapmadım. Şimdiyse biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Seni eve bırakması için birini göndereceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzünün yalnızlığı (GY)
General Fiction"Benim için bulutların arkası gökyüzüne emanet ettiğim birisinin mutlu olduğu yerdir. Gökyüzü ise.. Gökyüzü ise hep umutlarımın kırıldığı yer oldu. Çünkü elimi uzattığımda annem tutsun beni de çekip kendi yanına alsın isterdim. Ama hiç bir zaman uza...