Kerem'in havada asılı kalan elinden telefonu alıp "Buğra yarın sabah erkenden seni bekliyorum." deyip telefonu kapattı. Yeniden telefonu Kerem'e uzatıp "Kankana konum gönder bir zahmet." dedi. Adam hâlâ transta gibiydi.
Arina balkona açılan sürgülü kapıyı itip dışarı çıktı. Hava hafif rüzgarlı ama ilkbahardaki gibi ılıktı. Başını kaldırıp gökyüzüne baktı.
"Prenses?"
"Anlatmak istemeyeceğin kadar ağır ne yaşadı o kız? Gül de bir şey söylemedi. Geçiştirdi."
Kerem Arina'yı omuzlarından tutup kendine taraf döndürdü. "Gül'ün anlatmasını tercih ederdim. Ben zaten Buğra'yı sıkıştırdım anlatması için. Hastanede seni aramaya çıktığımda karşılaşınca anladım. Ama Gül kendi kararlarını verebilecek biri. O yüzden sustum."
"Kendimi çok kötü hissediyorum. Bencil biriyim. Hiç ona sormadım biliyor musun? Merak etmedim. Anlatsa dinlerdim yardım ederdim ama anlatmadığı için üzerinde bile durmadım." Kendini suçlamakta sonuna kadar haklıydı. Bazen kuzenleri onun için tek yumruk haline gelirken o bir kez olsun bile sormamıştı.
"Neymiş isterse kendi anlatırmış..» Kerem Arina'yı kendine çekip başına öpücük kondurdu. Arada boy farkının olmasının avantajlarından biri onu kendine çekip kollarının arasına saklaya biliyor, başının tepe kısmına öpücük kondura biliyordu. "Şşt suçlama kendini. Gül savunma konusunda kendini vaya geliştirmiş bir kız. Eğer söz konusu Güneş olsaydı belki haklılık payın olurdu ama Gül için kesinlikle yok. Sen herkesin özel hayatına saygı ile yanaşıyorsun."Kesinlikle bu teselli içini rahatlatmıyordu. Hayır anlamında, Kerem'in dediklerine hakvermiyor gibi başını salladı. "Bilmiyorum Kerem. Buğra'ya adresi söyledin mi?"
Kerem duyduğu sorudan pek hoşnut olmadığını belli eden ses tonuyla "Evet. Ama sanki biz tüm sıkıntılardan kaçıp kurtulmak için buraya geldik." dedi.
Kocaman adam küçük çocuklar gibi mızmızlanıyordu. Bir de surat assa tam olucaktı. "Ama görüyorsun ki biz kaçtıkca onlar da peşimizden geliyor."
"Kovalasın. Sen benim kollarımın arasındayken tüm dünyayı sessize alıyorum. Sen ve ben. Bu kadar."
Arina kulağını Kerem'in kalbinin sesini fuyacak şekilde göğüsüne yaslayıp derin iç çekti.
"Sen ve ben. Bu kadar." diye Kerem'in sözlerini tekrar etti.Kerem'in kalp atışlarını dinlerken hiç kendinden beklemediği bir performans sergiledi. Kerem'in gömleğini çekiştirip tehdirvari bir tonda "Sakın bu kalp benim kalbimden önce durmaya yeltensin! Mahvederim." diye uyardı.
"Biliyorum edersin. Ama benim seni bırakmaya niyetim yok."
Arina memnun bir şekilde "Aferin." diye ekledi.
"Hadi şimdi yatağa uykucu."
"Saat kaç? Aslında kısa bir sürelik gözlerimi kapattım ama nasıl olurda bu kadar uyudum anlamıyorum. Belki de denizin havası beni bu hale getirdi. Çarpıyor."
Kerem alaylı bir ses tonuyla "yoksa sen uykucu değilsin. Hepsi deniz havasının suçu. Sevdin mi burayı? Eğer buranın havası da çarparsa söyle hemen terkedelim. Zira tatili uykuda geçirmene katlanamam." dedi.
"Alay etme! Burada ne yapacağız?"
"Sen ne istersen."
Arina bavulundan bir kaç eşya alıp banyoya gireceği sırada geri dönüp "Buğra ile görüşüp konuşmak isterim." dediğinde Kerem'in yüzünün aldığı şekilden tırsıp kendini banyoya kapattı.
Kapıyı kilitleyip yüksek sesle konuşmaya başladı. "Ee ne söylememi bekliyordun? Biz romantik bir çift değiliz. Ben memnunum. Senin de memnun olduğunu biliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzünün yalnızlığı (GY)
General Fiction"Benim için bulutların arkası gökyüzüne emanet ettiğim birisinin mutlu olduğu yerdir. Gökyüzü ise.. Gökyüzü ise hep umutlarımın kırıldığı yer oldu. Çünkü elimi uzattığımda annem tutsun beni de çekip kendi yanına alsın isterdim. Ama hiç bir zaman uza...