"Anneciğim.. anne.."
Daha fazla ayakta durmaya gücü kalmamıştı, dizlerinin bağı çözüldü sanki. Annesinin mezarının yanına çöktü. Eli ile mezar taşını okşarken, gözlerinden yaşlar sicim gibi dökülüyordu. "Ben nereye, kime gideceğimi bilemedim anne. Bir tek seni istedim. Toprağa karışmış birinin dirilip karşısında capcanlı belirmesine ne kadar çok isteye bilir bugün anladım anne.. sana çok ihtiyacım var. Bir tek sana koşuyor ayaklarım, elini uzatıp saçlarımı okşayamayacağını bile bile, kollarını açıp sana koşmamı bekleyemeceğini bile bile. Çok yalnız hissediyorum anne. Çok yalnızım."
Hayatında annesine olan ihtiyacını daha önce hiç bu kadar yüksek sesle dile getirmemişti. Bugün peşi sıra yaşadığı olaylar onu yalnızlığın, tükenmişliğin derin uçurumuna sürüklemişti. Bugün sadece dizleri değil dili çözülmüştü. İçinde kopan fırtınaları içinden değil de haykırarak mezara bile olsa itiraf etmişti.
"Yalnız değilsin kızım."
Kendini yalnızlık uçurumuna bırakmadan bir saniye önce ona doğru hiç beklemediği bir el uzandı. Geçmişten gelen vefakar ve sevgi dolu bir ses doldu kulaklarına. Omuzuna konan elle irkildi. Başını kaldırıp omuzundaki elin sahibine baktı. Elinin tersiyle ıslak yanaklarını silip, ayağa kalktı. "Aras ağabey? Sen ne zaman döndün?"
Aras içten bir şekilde gülümseyip kollarını açtı. "Gel bakayım, prenses." Daha bir kaç dakika önce annesinin onu kollarını açıp sarılmasını beklediğini düşlerken Aras çıkmıştı ortaya. Aras annesinin hayatına giren, son zamanlarını mutlu yaşadığı ve daha sonra ona bıraktığı en değerli insandı. Ona uzanan eli tutup ayağa kalktı. Üstüne temizledi.
"Konuşuruz uzun uzun."
Aras ile birlikte uzun bir süreyi sessizce annesinin mezarı önünde susarak geçirmişlerdi. Daha sonra ikisi de silkelenip kendilerini toparlamış ve Arasla birlikte rahat konuşa bilecekleri bir mekana geçmişlerdi.
"Ee nasıl gidiyor buradaki hayatın?"
Arina suyundan bir yudum alıp bardağı yeniden masaya bıraktı. Bakışlarını deniz manzarasından çekemiyordu. Deniz dalgları bugün tıpkı onun gibi hırçındı, sahil ve kayalarla amansız savaşa girmişti. Ama dönüp dolaşıp kayaya çarpıyordu. Dalgaların kayaları sevdiğinden mi yoksa çarpacak başka bir yer olmadığından mı soru işaretiydi. Hayatın ironisine gülümsedi.
Aras en zor soruyu sormuştu. Bu hırçın dalgalar gibi kayalara çarpıp geri giderek deseydi Aras onun aklından şüphe ederdi.
"Karışık. Çok karışık. Eski hayatımı çok özlüyorum. Duygusuz biri olarak ordan oraya bile isteye savrulduğum, tanımadığım insanlar arasında yalnızlığımı unuttuğum günleri çok özlüyorum. Keşke dönebilsem."
Aras bilmiş bir tavırla gülümsedi. "Bir dostum derdi ki eğer yalnız olduğunu düşünüyorsan, yalnızlığını hissettiren birini özlüyorsundur."
Arina kaşlarını çattı. Aras'ın düşüncesini anlatmak için söylediği cümle biraz karışık gelmişti ona. "Nasıl yani?"
"Yani eğer tamamen yalnız biriysen bundan asla rahatsızlık hissi duymazsın. Seni şimdi asıl rahatsız eden şey hayatında olan birinin eksikliği. Senin galiba bir ilişkin var. Ve konfor alanının dışına çıkmış gibisin."
Aras ve açık sözlülüğünü unutmuştu. "Aras ağabey senin bazı huylarını unutmuştum açıkcası." Veryansın mıydı nihayet birisi ben anlatmadan beni anladı diye itiraf mıydı bu Aras için muamma olarak kalacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzünün yalnızlığı (GY)
Ficción General"Benim için bulutların arkası gökyüzüne emanet ettiğim birisinin mutlu olduğu yerdir. Gökyüzü ise.. Gökyüzü ise hep umutlarımın kırıldığı yer oldu. Çünkü elimi uzattığımda annem tutsun beni de çekip kendi yanına alsın isterdim. Ama hiç bir zaman uza...