Topuklularını çıkarıp çimlerin üzerinde yalınayak gezmenin ona hissettirdiği zevkin tadını çıkardı. Adımlarını her attığında ayaklarının hafif gıdıklanması bile onu rahatsız etmiyordu. Güneş batmak üzereyken ona sunduğu günün son güzelliğini elbisesinin açıkta bıraktığı kollarında, bacaklarında ve boynunda hissetti. Gözlüğünü takıp daha tenha bir yerde olmanın rahatlığı ile çimlerin üzerine uzandı. Sessizliğin, huzurun tadını sonuna kadar çıkarmaya niyetliydi. Burası kesinlikle ona ait saklı bir yer olarak kalmalıydı sonuna kadar.
Çimlerin üzerindeki hafif sesleri hissetti. Tepki vermeden gözü kapalı bir şekilde uzanmaya devam etti. Eğer çalışanlardan biriyse muhtemelen geri dönecekti. Büyük ihtimal Buğra'nın yardımcısı ona bir şeyler sormak için geliyordu. Çünkü buraya Buğra ve yardımcısından başka birisinin geçmesine izin yoktu.
"Prenses?"
Gözlerini açıp yerden bakınca daha devasa gözüken adama baktı şaşkınlıkla. Takım elbisesinin ceketini çıkarıp gelişi güzel bir şekilde çimlerin üzerine bırakmasını tepkisizce izledi. Kravatını gevşettiği sırada haraketlendi.
Doğrulup gözlüğünü kafasına taktı. "Geleceğini bilmiyordum." Kerem'e tavırlıydı ve soğuk karşılık vermişti.
"Aradım açmadın." Telefonunu masanın üzerinde unutmuştu.
Kerem yanına oturup başının tepesine öpücük kondurdu. Saçlarından yayılan kokuyu içine çekip gülümsedi. Arina'nın bazen küçük bir kıza dönüştüğünü hatırlattı kendine. Daha sonra ciddi bir tavır takınıp tartışmayı sonlandırmak için konuşmaya başladı. "Bak Arina. Ben sana daha önce kendimi hiç olmadığım biri gibi tanıtmadım. Yani sana kendimi beğendirmek için olmadığım biri gibi davranamam."
Arina alayla "Yani daha az sığ daha fazla hoşgörülü mü?" diye sordu ve saçlarını düzeltti.
"Ben böyle biriyim işte. Ne yapabilirim? Ben zaten gereği kadar sabırlı, hoşgörülü davrandım geçen sefer. O adamın sınırlarımı ne kadar çok fazla zorladığının sen de farkındaydın. Ama ona haddini bildirmedim bile. Hatta gayet iyi idare ettim. Hem kendimi hem bozduğu sinirlerimi. Ama bundan sonra onunla karşılaştığımızda bir sorun çıkarmayacağım. Eğer istediğin buysa."
Arina kaşlarını çatıp "Kendini savunma konusunda ne kadar başarılı olduğunu unutmuştun." diye mırıldandı.
Kerem'in yüzünde zafer gülümseyişi belirdi. "Ama başarıyorum değil mi?" diye sorup Arina'ya beklenti ile baktı. "Barıştık mı? Kalkabilir miyiz artık? Çünkü daha fazla çimenlerin üzerinde oturursak çocuğumuz olmayabilir. Nisan ayındayız malum."
Arina gözlerini devirip başını Kerem'in omuzuna yasladı. "Ama burası çok huzurlu."
Gözlerini kapatıp eskileri düşündü. Buraya döndüğü ilk günler ve sonrasında Kerem'in davetsiz misafir gibi hayatına dalması ve elini tutmasını, yalnızlığından ona koşmasını hatırladı.
"Ben seni ilk kez Mehmet ile birlikte gördüğümde kıskanmıştım." Bu itiraf kızmasına neden olmamıştı aksine gülümsemişti. "Sonra Altemur'u geri getirdiğinde bana bakıp arghh, diye sessizce tıslamıştın. Çok komik ve şirin gözüküyordun. O anlar masalın bir kısmı gibi gelişirken Mehmet'in gelmesi ile büyü bozuldu sandım. Hayatımda karşılaştığım en şahane varlığın başkasına ait olması fikri." Yüzü memnuniyyetsizce o zamanki gibi asılmıştı. "Sonra hayatımda duyduğum üç kelimelik muhteşem cümleyi kurdun. O benim ağabeyim."
Arina'nın şaşkınlığı gittikçe büyürken Kerem'in son söylediği şeyi duyunca kıkırdadı. "Sonra Mehmet'i sevmeye başladın. Sonra Buğra ile karşılaştın. Yine aynı şekilde gelişen olaylar sonra yine Buğra ile aranızdaki gizli arkadaşlıklar derken."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzünün yalnızlığı (GY)
Tiểu Thuyết Chung"Benim için bulutların arkası gökyüzüne emanet ettiğim birisinin mutlu olduğu yerdir. Gökyüzü ise.. Gökyüzü ise hep umutlarımın kırıldığı yer oldu. Çünkü elimi uzattığımda annem tutsun beni de çekip kendi yanına alsın isterdim. Ama hiç bir zaman uza...