(13 sep, 2019)
Herkese merhaba! Umarım bana kızgın değilsinizdir. Bir kaç gün gecikmeden sonra nihayet bölümü bitire bildim.
İyi okumalar❤️
Kerem arabadan inip demir kapıların ardında gözüken tarihi binaya kısa bakış attı. Buraya ilk kez geldiğinde bu şato hakkında düşündüklerine bir kez daha hak verdi. Bu tarihi villaya benzer villaları Londra'dayken en zengin insanların mülklerinin yerleştiği bölgeler listesinin başında duran Belgravia'da görmüştü. Demir kapılardan en az 50 metre her iki tarafında aslan heykelleri olan merdiven evin girişine götürüyordu.
Kerem heyecanlı hissederken Arina onun bu heyecanını ya farketmemişti ya da gereksiz bulmuştu. Ama Kerem'e göre bu evin önüne gelmek, içine girip aile bireyleri ile tanışmaktan çok daha kolay ve az stressliydi.
Arina ise David ile yaşadığı tartışmanın etkilerini üzerinden atmaya çalışıyordu. Düşüncelerinden bir sürelik kurtulup "Kerem gerçekten tanışmak istemiyorsan bu kadar zorlanmana gerek yok." dedi. Çantasından telefonunu alıp kontrol ederken aynı zaman da Kerem'i rahatlatmaya çalışıyordu.
"Beni kimsenin bir şeylere zorlamayacağını bilecek kadar beni tanıdığını sanıyordum. Arina deden nasıl biri?"
Güzel soruydu. O bile yabancılara karşı nasıl tavır takınacağını tahmin edemediği bir adamdı dedesi. Sadece Eda'ya ve ona karşı şefkatli, sevecen bir adamdı.
"Dedem çok karışık biri Kerem. Senin canını acıtsa bile gerçekleri, düşüncelerini keskin bir dil ile ifade etmekten çekinmez."
Kerem kapıya doğru yürürken "Gerçekten dedeni çok iyi tanıttın. Çok açıklayıcı bir anlatımdı." dedi alayla.
Arina gözlerini devirdi. "Ne dememi bekliyorsun? Bazen huysuz bazen çok tatlı, pamuk gibi bir ihtiyar. Ve galiba bir tek tatlı yüzünü torunlarına gösterir. O yüzden hazırlıklı ol. Her an her şey ola bilir."
"Çok cesaretlendirdin beni. İnsanı soru sorduğuna pişman ediyorsun güzelim."
Arina seninle uğraşamam der gibi Kerem'i geride bırakıp kapıda duran korumanın açtığı kapıdan içeri geçti. Korumaya her defasında yaptığı gibi küçük baş selamından sonra etrafa saçılan kızıl yaprakların keyfini çıkarmaya koyuldu. Sonbaharı çok seviyordu. Onun gibi hüzünlüydü. Yapraklar dallarından ayrılırıp yerlerde savrulurken bile güzelliklerinden ödün vermiyorlardı. Aksine daha da güzelleşiyorlardı. Kızıl güzelleri. Annesi gibi! Buruk, özlem yüklü mevsimdeyken aklına gelen tarih gözlerinin dolmasına neden oldu. Bir hafta sonra annesinin doğum günü olacaktı. Yaşasaydı diye geçmedi aklından. Yaşıyor ve yaşatmalıyım dedi. Sevdiklerimizi sevdiğimiz sürece hayatta olmasalar bile sevgimiz onları yaşatır derdi annesi.
"Beni arkanda bırakıp gitmekle intikam alıyorsun değil mi?" Kerem yine hüzün bulutlarını dağıtmıştı. Belki farkındaydı belki de bilmeden.
İç geçirdi.
"Çok güzeller mi? Yoksa ben öyle mi görüyorum?"
Kerem Arina'nın bakışlarının kilitlendiği yeri görünce neleri kastettiğini anladı. Şu anda dedesi ile görüşecek olmasının gerginliğini yaşarken yapraklardan konuştuklarına inanmak istemiyordu.
"Bilmem.. güzeldirler. O tamamen senin bakmana bağlı."Kaşlarını çattı. Bu yaşta neden pröfesör olduğu belliydi. Sadece evet demekle yetine bilirdi. Ama Kerem alışdığının aksine doğaçlama takılan adamdı. Bir de farklı bakış açısı vardı olaylara ve düşüncelere. Kestirip atmakla işi olmazdı. "Nasıl?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gökyüzünün yalnızlığı (GY)
General Fiction"Benim için bulutların arkası gökyüzüne emanet ettiğim birisinin mutlu olduğu yerdir. Gökyüzü ise.. Gökyüzü ise hep umutlarımın kırıldığı yer oldu. Çünkü elimi uzattığımda annem tutsun beni de çekip kendi yanına alsın isterdim. Ama hiç bir zaman uza...