Inferno - Bölüm Üç ♂
"Yapman gereken basit," diye fısıldadım kendime. Üzerime giydiğim gömleğin üç düğmesini yavaşça açıktan sonra derin bir nefes aldım. "Olabildiğince ondan uzak duracaksın." Kalçalarımı sıkıca saran eteği düzelttim. "Eğer o senin için gelirse, karşı koyacaksın." Hafifçe titreyen elim çantamdaki bordo ruja uzandı. "Kural basit," diye mırıldandım üst dudağım renklenirken. Ve ekledim, "Onunla sevişme yeter..."
Aynada bir başkası gibi görünen bedenime kısaca baktıktan sonra lüks restoranın tuvaletinden çıkararak gösterişli masaya döndüm. Babam oldukça ünlü bir teknoloji şirketinin sahibi olarak her yerde geçerli ayrıcalığını kullanmaktan çekinmezdi. Bu ayrıcalıklı özelliklerin başında ise en güçlülere olabildiğince yakın olmak vardı. Onun piyasasında en güçlü şirket Inferno'ydu. Ve benimle sevişmek istediğini söylemekten çekinmeyen üst düzey yöneticisi hemen karşımda oturuyordu.
"Son projenin çalışmaları adına bir süre yurtdışında kalmam gerekmişti..."
Alex Inferno ciddi bir ifadeyle babama bakarken bakışlarımı olabildiğince saptırmaya çalışıyordum. Ancak onun gibi bir adam etrafınızdayken pek seçeneğiniz olmuyordu. Her ne kadar ondan uzak kalmam gerektiğini biliyor olsam da, bakışlarına düşen karartı üzerimde koyulaşırken içimdeki hisse dur diyemiyordum. İyi bir adam olmadığı ortadaydı. Bende iyi bir kadın sayılmazdım. Ancak bu denli kirli bir adamın ismime gölge düşürmesi fikri hoş değildi.
Arsız kelimeleri arasında ismimin dudaklarından dökülmesini ve hakkımda her gerçeği insanlara anlatmasını istemiyordum. Ama ne olursa olsun, gece boyu parmaklarının tenimi okşaması isteğiyle yanıp tutuşmuştum.
Nihayet yemek sonlandığında, beni süzen bakışlarının ağırlığından kurtularak yerimden kalktım. Masadaki herkes Alex Inferno'yla kısaca vedalaşıp çıkış kapısına doğru yürürken stresle derin bir nefes alarak yürümeye başladım.
"Bayan Jordan, vedalaşmadan gitmeyi düşünmüyordunuz öyle değil mi?"
Tanıdık ses karşısında tedirginlikle gülümsedim. Alex misafirlerin arkasından kısa bir bakış attıktan sonra oldukça rahat bir şekilde sandalyesine geri oturdu.
"Benimle vedalaşmaya ne kadar da heveslisiniz, Bay Inferno. Nezaketiniz gözlerimi yaşarttı..."
"Gözleriniz duygu yoğunluğundan yaşarmadan önce, pahalı parfümünüz hakkında biraz konuşmak istiyorum. Lütfen içkim bitene kadar bana eşlik edin."
Bakışları ricasının aslında bir emir olduğunu vurgulamak isterce sertti. Söylediklerinin yapılmasına alışık olan bu adam, reddedeceğim her bir sözünün acısını çıkarmaya hazırdı. Tek bir seferlik ona itaat ettim ve elimdeki çantayı masaya bırakarak karşısına oturdum.
"Tavırlarınız beni şaşırtıyor." Boğuk ses tonu, irkilmeme sebep olduğunda hafifçe öksürdüm. Kendine has bütün nimetleri oldukça iyi bir şekilde kullanabilen bir adamla karşı karşıyaydım.
"Sizi şaşırtmayı hedeflemiyorum." Fısıltım, güçlü görüntüme tezat oluştururken garsonun doldurduğu şaraptan bir yudum aldım.
"Beni şaşırtman hoşuma gidiyor, Jordan. Umarım uzun süre beni şaşırtmaya devam edebilirsin."
Sert bakışları karşısında zorlukla yutkunarak, dikkatimi dağılmakta olan kalabalığa yöneltmeye çalıştım. Ancak seri hareketlerle yerinden kalkıp sağımda kalan sandalyeye oturduğunda, dikkatimi dağıtabilecek tüm etkenleri üzerine çekmişti. Sanki dikkatimi ondan başkası dağıtabilirmiş gibi...
"Uzun süre beni şaşırtabilecek misin?"
Fısıltısıyla ruhumu okşayan adam, parmaklarımın arasındaki kadehi masaya bırakarak yüzüme eğildi.
"Ne kadar uzun bir süreden bahsediyorsunuz?"
Hala dudaklarımdan dökülecek kelimelerim olduğu için o an Tanrı'ya şükrettim. Aksi takdirde, böylesine yıkılmaz bir adamın karşısında daha da küçük gözükecektim.
"Buradan çıkana kadar," diye fısıldadı bakışlarını gözlerimde sabitlerken.
Koyulaşan gözlerini kırpmadan arsızca fısıldamaya devam etti. "Arabama binene kadar, evimin kapısını açana kadar, merdivenleri çıkıp yatak odama kendimizi atana kadar, üzerindeki elbiseyi bir çırpıda çıkarana kadar..."
Bakışları bir anlığına hızla inip kalkan göğüslerime kaydıktan sonra haince gülümsedi.
"Yoksa şaşırtma faslını atlayıp, hemen burada mı başlamak istersin?"
Parmakları tehlikeli bir yol izleyerek kollarımı okşadıktan sonra yavaşça elbisemin üzerinde gezinmeye başladı. Bacaklarımı gıdıklarca tırmandıktan sonra sol baldırımın üzerinde durarak kendisini bana biraz daha yaklaştırdı.
"Inferno," diye fısıldadım gülümsemeye çalışırken.
Dudaklarımdan çıkacak kelimeleri sanki biliyormuşçasına kendinden emin bir ifadeyle bana bakışını sürdürdü. Yüzünde sanki bir savaşı kazanmışçasına, zafer dolu bir gülümseme vardı.
Acele etmeden dudaklarımı dudaklarına yaklaştırdıktan sonra gülümsedim. Dudaklarımız arasındaki milimleri kapatmak isteyişini, bacağımı sıkıca sarmış parmaklarından anlayabiliyordum.
"Ne yazık ki," diye fısıldadım nefesim dudaklarına çarparken. "Başkasını şaşırtma sözüm var."
Yüzündeki ifadenin dağılmasına kısa bir an şahit olduktan sonra dikkatimi dağıtan dudaklarından uzaklaşarak yerimden kalktım. Parmakları bacağım boyunca sürtünüp düşerken, yüzündeki kendini beğenen ifade tamamıyla yok olmuştu. Masanın üzerinde kalan çantama uzandıktan sonra son kez sertçe beni izleyen adamın gözlerine baktım. Gördüğüm ifade karşısında geri adım atma isteğimi zorlukla bastırarak gülümsedim. Ve hiçbir şey olmamış, hiçbir şey de olmayacakmış gibi arkamı dönerek ikinci kez onu reddediyor olmanın keyfiyle oradan ayrıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennem Kadar Derin
RomanceCehennem Inferno'ydu... Beni saran kolları alevdendi, Ruhu ateşle dövülmüştü, Dudakları kıvrıldığı an isimsiz bir yangına sürüklüyordu sizi. Ben ise onun küçük cehennemiydim. O herkesi yakarken Ben, yalnızca onu alevler içinde bırakıyordum. Inferno...