Inferno - Bölüm Beş ♂
Durmadan, ardıma bakmaksızın hızlıca koşuyordum. Peşimde birisi olduğunun bilincindeydim ancak kim olduğunu bilmiyordum. Bana zarar verecek birisi değildi bile belki de... İsmini hatırlamadığım bir adam kabusumda, peşimden koşuyordu. Bir anda ardımdaki adamın kolları gövdemi sardığında derin bir nefes aldım. Sanki beni kovalayan o değilmiş gibi, güvenle kendimi kollarına bıraktım. Burnunu, boynuma sürtüp kokumu içine çektiğini hissettim. Elleri belimde öylece beklerken, omzum güçlü göğsüne çarpıyordu. Çırpınmayı bıraktım. Ve kurtarıcımın o olduğunu kabullendim.
Gözlerimi araladığımda, karanlık bir odadaydım. Dışarıdan hafifçe odaya dolan ay ışığı karşısında görebildiğim tek şey komodinin üzerinde parlayan dijital saatti. Derin bir nefes aldım. Inferno gibi bir adamın yanında kendimi güçsüz bırakmış olmama kızıyordum. Kendimi kontrol etmeyi öğrenmeliydim...
Ayaklarımı yataktan sarkıttığımda, başıma saplanan ağrıyla kısa bir anlığına duraksadım. Ayaklarım yeri örten yumuşak halıyla buluşurken, yataktan güç alarak zorlukla yerimden kalktım. Gözlerimin karanlığa alışmasını beklemeden birkaç adım attığımda tanıdık bir ses kulaklarımı doldurdu.
"Başında hareketlerini kısıtlayan bir ağrı varken bile inat ediyorsun, Jordan."
Odanın ayarlanabilir ışıkları kısık bir şekilde açıldığında gözlerim onunla buluştu. Üzerindeki takım elbisesi uzun süredir köşedeki koltukta oturduğundan olsa gerek, kırışmıştı. Başımın ağrısı bir şeylere odaklanmama engel olsa dahi, ne kadar güzel göründüğünü itiraf etmekten kendimi alıkoyamadım. Elini elektrik anahtarından çekip küçük adımlarla yanıma gelirken yorgun bakışlarla onu izledim.
"Beni telaşlandırdın," diye fısıldadı kendini beğenmiş bir gülümseme dudaklarında yer edinirken.
Omzuma düşen saçımı parmağına dolarken, yüzünde tatsız bir ifade vardı. Sanırım ilk defa, yorgun gözüküyordu. Ve her ne kadar reddetmek istesem de, onu yorgun görmek beni rahatsız etmişti.
"Sanki böylesine mükemmel bir adam, asla yorulmamalıymış gibi..." Zihnimde dönen kelimeler dudaklarımdan küçük bir mırıltıyla döküldüğünde pişmanlıkla gözlerimi kapattım.
"Jordan," dedi güzel dudakları alayla kıvrılırken. "İnan, bende mükemmel bir adamın yorulmayacağını düşünürdüm." Parmakları nazikçe çenemde gezinirken, bütün dikkatini yüz hatlarıma vermiş gibiydi.
"Sonra?"
"Sonra, seninle yorulmanın ne kadar heyecan verici bir şey olduğunu hayal ettim." İçtenlikle söylediği sözler karşısında boğazım düğümlendi.
"Beni mi hayal ettin, Alex?"
Bakışlarını dudaklarımdan ayırıp, sert bir şekilde gözlerime baktı. Yüzünde öyle soğuk bir ciddiyet vardı ki, ruhumu görebiliyormuş gibi hissettim.
"Yatak odamda olduğunu unutma Elisa, kaçacak hiçbir yerin yok. Tehlikeli sularda yüzüyorsun."
Söylediklerine karşı irileşen gözlerimi kırpıştırarak bir adım geri çekildim. Beni göz hapsine aldığı sırada tek istediğim buradan uzaklaşmaktı. Ürkütücü tavrına karşılık yapabileceğim tek şey buymuş gibi hissettim.
"Şoförünüz beni evime bırakırsa çok mutlu olurum. Nezaketiniz için teşekkürler..."
Yüzündeki ifadeyi görmeme müsaade etmeden arkasını dönüp odanın kapısını açtı. Alex Inferno'yu kızdırmış gibi gözüküyordum. En doğru olan, o daha da kızmadan, ondan uzaklaşmaktı.
"Asıl ben teşekkür ederim, Jordan. Daha önce hiçbir kadın yatak odamda, ismimi o denli şehvetle dudaklarına almaya cesaret edememişti."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennem Kadar Derin
RomanceCehennem Inferno'ydu... Beni saran kolları alevdendi, Ruhu ateşle dövülmüştü, Dudakları kıvrıldığı an isimsiz bir yangına sürüklüyordu sizi. Ben ise onun küçük cehennemiydim. O herkesi yakarken Ben, yalnızca onu alevler içinde bırakıyordum. Inferno...