Paragraf arası yorum bekliyorum! ;)
Inferno - Bölüm Yirmi Bir♂
Banyoda kendimizi kaybetmemizin ardından yalnızca iki saat geçmişti. Alex üzerindeki ıslak kıyafetleri değiştirip, şöminenin karşısında kuruttuğu kıyafetlerimi banyoya bırakmıştı. Saçlarım kuruyana kadar şöminenin karşısından ayrılmamamı söyledikten sonra odun kırmak adına dışarı çıkmıştı. Bu süre boyunca ikimizde sessizdik. Nedense söyleyebileceğimiz pek bir şey yok gibiydi. Kelimelerin boğazıma dizildiğini hissediyor ama dudaklarımı oynatamıyordum.
Alex beni bir gün içinde iki kez yıkmıştı. Ona karşı ördüğüm duvarların çimentosu kurumadan o duvarları sürekli yıkıyordu. Karşısında güçsüz hissetmeye başlamıştım. Kimsenin karşısında güçsüz olmamam gerektiğini biliyordum. Ancak o, "kimse" değildi. Inferno'ydu. Bana karmakarışık hisler yaşatan adamdı...
Bakışlarımı şöminenin alevinden ayıramıyordum. Yanaklarım sıcağın etkisiyle kızarmıştı. Kapılar her ne kadar sıkıca örtülmüş olsa da soğuk hava pencerelerin altından çok hafifçe içeriyi doldurup bedenimi okşuyordu. Soğuktan rahatsız değildim. Yalnızca, karanlıkta iki güçlü el boğazımı sıkıyormuş gibi hissediyordum. Üzerimdeki fazlalık kazağı çıkarıp kenara bıraktıktan sonra tişörtümü düzelterek arkama yaslandım. Saçlarım, koltuğun diğer tarafına sarkıyordu. Gözlerimi kapattığım an zihnime Inferno'nun sözleri dökülüyordu. 'Beni seviyorsan, inle.'
Huzursuzca gözlerimi açıp nefesimi dışarı verirken içimde tuhaf bir sıkıntı vardı. İnliyor olmamı direkt onu sevmem olarak algılamayacağını biliyordum. Aptal bir adam değildi. Ama eziyeti altında inleyeceğimi bile bile bana bunu söylemiş olması zihnimi tuhaf düşüncelerle yoruyordu. Inferno'nun gücüne hayranlık duyduğumu inkar edemezdim. Başarılı, ilgi çekici bir adamdı. Ve aramızda reddedilemez bir cinsel çekim söz konusuydu. Ama seviyor olmak? Bu bambaşka bir şeydi. Hissettiğim duygular bana onu sevip sevmediğimi fısıldamaktan çekiniyordu. Ben de ona karşı hissettiklerimden emin değildim.
Kapı çalındığında yerimden kalkarak perdeyi araladım. Inferno'nun bakışları bıkkın bir şekilde bana çarptığında tuhaf bir heyecanla ağır kapıyı araladım. Kollarındaki odunları şöminenin kenarına bırakırken ensesinden ter damlıyordu. Ensesinde, omuzlarında ve kollarında göze çarpan yeni çiziklere bakmamak adına gözlerimi kaçırdım.
"Elisa, dolaptan bir kazak getirebilir misin?" Bakışları kısa bir an gözlerimi bulduktan sonra önüne döndü.
"Tabi..."
Odanın kapısını aralayıp dolaptan koyu renk bir kazak aldım. Yanına döndüğümde şöminenin ateşini söndürmüş, ıslak bir bezle ellerini siliyordu. Elimdeki kazağı koltuğun kenarına bıraktıktan sonra kenarda dikilerek onu izlemeye başladım. Ateşi söndürdüğüne göre eve dönmemizin zamanı gelmişti. Üzerindeki terli tişörtü çabucak çıkardığında bakışları, ilk defa ahlaksız bir şekilde beni bulmadı. Hatta bana bakmadı bile. Koltuğun kenarına bıraktığım kazağını giymeden önce terli omuzlarını kuruladı. Sağ omzunun üzerindeki morlukta duraksadığında gözlerimiz buluştu. Bir anda ortamdaki enerji tavan yapmış gibiydi. Bakışları düşünceli bir şekilde yüzümde gezinirken ilk pes eden ben oldum. Yutkunarak bakışlarımı kaçırdığımda o da bir şey söylemeden kazağı üzerine giydi.
"Gidiyor muyuz?" Dedim konuyu dağıtmak isterce.
"Babanla konuştum, seni merak ediyorlar. Dönmenin zamanı geldi."
Düşünceli bakışlarını benden uzaklaştırdıktan sonra sönen alevlerin korlarına yavaşça su döktü. Bende kenara bıraktığım hırkayı üzerime giydikten sonra Alex'in kazağını yavaşça katladım.
"Bu şekilde gitmeyi düşünmüyorsun herhalde?" Dedi üstümü işaret ederken.
"Ne varmış şeklimde?"
"Ciddi misin, Elisa?"
"Tabi ki de ciddiyim!"
"İnatçı keçi..."
Kıyafetimle ilgili yorum yapmaktan vazgeçtiğinde kaşlarımı çatarak onu takip ettim. Eski evin kapısını kilitledikten hemen sonra arabanın kilidini açarak sürücü koltuğuna geçti. Arkasından kaşlarımı çattım. Yaptığı düpedüz kabalıktı. En azından kapıma kadar yanımda yürüyebilirdi...
Ormanlık yolun kenarından hızla ilerlerken ağaçları izledim. Buraya gelirken yaşadığımız sessizlik sürüyordu. Ama bu sefer bir şeyler yaşandığı için sessizdik. Alex çıtını çıkarmıyor, dikkatli bir şekilde yola bakıyordu. Şehrin karamsar havasıyla birlikte üzerime çöken ağırlığa karşı gözlerimi yavaşça yumdum.
"Josh? Bana öyle bakmayı kes..."
"Beni aldattığına inanamıyorum."
"Seni aldatmadım!"
"Bana bunu nasıl yapabildi?"
Önümdeki tanıdık gölgenin peşinden koşarken kalbim göğsüme sertçe baskı uyguluyordu.
"Benimle resmen dalga geçti!"
"Beni bekle," diye bağırdığımda yankılanan sesim kulaklarıma çarptı.
"Benimle, kedinin fareyle oynadığı gibi oynadı!"
Önümdeki gölge bir odanın kapısında durduğunda yavaşladım.
"Eminim benim üzerimden hala dalga konusu çıkarıyorlardır!"
Siyah kapı sertçe kapandığında koşarak oraya yaklaştım. Josh'ın sesi güçlü bir şekilde kulaklarıma çarpmaya devam ediyordu.
"Umarım o şerefsiz en kısazamanda cezasını bulur."
Kapıyı araladım.
"Dayanamıyorum."
Josh'la uzun zaman sonra ilk defa göz göze geldim. Soluk bakışlarını benden çekmedi.
"Üzgünüm, Elisa..."
Boynuna geçirdiği ilmeği sıklaştırdı ve gözümün önünde kendini serbest bıraktı. Dudaklarımdan dökülen feryatla ona ulaşmaya çalışıyordum.
Çığlıklarım onun ismine dönüşüyordu. Ama belime sarılı kollar adım atmamı, ona ulaşmamı engelliyordu. Kolların sahibine dönüp sertçe göğsünü yumruklamaya başladığımda onun Inferno olduğunu fark ettim. Yüzünde mahcup bir ifadeyle gözlerime bakıyordu. Onu ittim. Beni bırakmadı. Ona vurdum. Tepki vermedi.
"Bırak beni lanet olası! Onu kurtarabilirim!"
Gözlerimdeki yaşlarla, kahverengi gözleri bulanıklaşmıştı.
"O çoktan öldü," dedi soğuk bir şekilde.
O an Inferno bana yabancıydı. Tanımadığım bir sesin sahibiydi. Bilmediğim bir adamdı. Kolları etrafımda sarılıyken düştük. Ama bizim boynumuzda ilmek yoktu. Biz Josh değildik. Ölmedik. Yalnızca yaralandık...
Hadi bir anlaşma yapalım. Bu bölüm 10 oy ve 25 yorum olsun, ben de diğer bölümü hiç beklemeden paylaşayım. Anlaştık mı? Aksi takdirde hikayemin eski başarısını göremediğim için kahrımdan öleceğim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennem Kadar Derin
RomanceCehennem Inferno'ydu... Beni saran kolları alevdendi, Ruhu ateşle dövülmüştü, Dudakları kıvrıldığı an isimsiz bir yangına sürüklüyordu sizi. Ben ise onun küçük cehennemiydim. O herkesi yakarken Ben, yalnızca onu alevler içinde bırakıyordum. Inferno...