0.3 // Özür Dilerim

127 17 43
                                    

13.11.2014 / Londra

Somurtmaya devam ettim. Burada olmak istemiyordum. İzmir'e dönmek istiyordum. Melek ve Güneş'i özlemiştim. Dört yaşımdan beri ayrılmadığım arkadaşlarımı özlemiştim. Annemi özlemiştim...

Şimdiyse bu saçma şehirde, saçma insanlarla, saçma bir okula gidiyordum. Babam eve gelmiyordu. Sadece iş ortağıyla konuşuyordu. Micheal üniversiteye başlamıştı ve başını kitaplarından kaldırmıyordu. O da böyle dikkatini dağıtıyordu.

Lucifer eve bile gelmiyordu bazı geceler. Nerede olduğunu merak ediyordum. Yanımızda olması gerekirdi ama yoktu. En azından Gabriel yanımızdaydı. O şu an lise sondaydı. Ama her zamanki neşesinden eser yoktu. Herkes de ona 'kötü çocuk' diyordu. Kimse kırgın olduğunu göremiyordu.

Anna sadece kitap okuyordu. Annemizin kütüphanesindeki kitapları... Onu anlıyordum. O kitapları tutmak annemizin elini tutmak gibiydi, ya da onları okumak annemize bakmak.

Balthazar bir anda hem annemizi hem de sevgilisini kaybettiği için ne yapacağını şaşırmıştı. Canı yanıyordu, hepimizin canı yanıyordu. Ama her şey ortadaydı zaten. Annemizin yavaş yavaş bizden kopuşunu izlemiştik.

Oturduğum koltuktan müdür odasındaki kadın çıkıp beni çağırınca kalktım. İçeriye girmiştim. Yine kavga çıkartmıştım, evet. Normalde yumuşak huylu ve sakin olan ben, annemin ölümünden sonra huysuz, huzursuz birine dönmüştüm.

Müdür bana sinirle bakıp "Bu hafta bu altıncı Castiel! Okula yeni geldiğin için alışma sürecindesin demiştik ama iki ay oldu. Ve sen hala kavga çıkartıyorsun." dedi. Gözlerimi kaçırarak "Özür dilerim." dedim. Müdür bana bakıp başını iki yana salladı ve "Hayır. Bu son özüründü. Yarın anneni çağırıyorsun ve o geliyor. Bir de onunla konuşalım." dedi.

Ona dik dik baktım. "Çağırabiliyorsan çağır sürtük!" diye bağırdım ve kapıyı çarparak çıktım. Ağlamak istiyordum. Ve bu saçma okuldan gitmek. Sınıfa girip çantamı aldım ve öğretmenin bana seslenmesini umursamayarak sınıftan çıktım. Alın okulunuzu başınıza çalın.

Tam bahçe kapısından da çıkacağım sırada biri beni durdurdu. O kızıl saçlı gıcık kızdı. Kolumu ondan kurtardım. Kız telaşla "Hayır öylece çıkıp gidemezsin!" dedi. Kızın yakasındaki büyük harflerle yazılı 'NÖBETÇİ ÖĞRENCİ' kartına baktım. "Dene beni."

Kız yine beni durdurdu. Ona dik dik bakıp "Biz en son kavgalı değil miydik? Yani bana Uyuz diyordun hatırlarsan?" dedim sinirle. Kız başını salladı. "Evet. Gitmek mi istiyorsun? Ben de geliyorum. Yalnız gitmene izin veremem. İçim rahat etmez." Kız bunları derken yakasındaki kartı çıkartıp bahçedeki kulübenin küçük penceresinden içeri attı. Çantasını da aldı.

İkimiz de öğretmenlere gözükmeden okuldan çıkmıştık. Bir süre boş boş sokaklarda dolaşmaya başladık. Kız beni bir yere götürüyordu. Ona güvenmiyordum, götürdüğü yerde böbreklerimi çalabilirler. Umurumda değil.

Kız beni bir fırına getirmişti. Etrafa baktım. Sıcak bir ortamdı. Kız beni bir masaya sürükledi ve oraya oturduk. Hala somurtuyor ve müdürün dediklerini düşünüyordum. Ben de isterdim siz bana kızınca annemi çağırabilmeyi. Ya da onun bana kızmasını. Sonra ona bir daha kavga çıkartmayacağıma dair söz vermeyi...

Kız bana bakıp "İyi misin?" dedi. Başımı iki yana salladım dürüstçe. Değildim. Kız dudağını büzüp "Şey. Sana Uyuz dediğim için özür dilerim." diyince ona baktım. "Sence baştan başlayabilir miyiz?" Kızın sorusunu düşündüm. Burada kimsem yoktu kardeşlerim dışında. Bir arkadaş iyi olabilirdi.

MeleğimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin