Yine bir video hazırladım, aslında üstünden haftalar geçti ancak bölümü bir türlü yazamadığım için yayımlamaya fırsatım da olmadı.
Normalde bu bölümde medyaya koymayı düşünüyordum ancak bölümle pek uymayacağını düşündüğüm için az önce vazgeçtim. Galiba sonraki bölümde yayımlayacağım.
Ama bölümün sonuna bir çalışma bıraktım.
Bu bölümde bilinmezliklerden biri açığa çıkacak. Umarım beklediğinize değen bir bölüm olur.
Keyifli okumalar<3
14.BÖLÜM
YEŞİL GÖZLÜ ŞEYTAN
2,5 SENE ÖNCE
Yoğun bir küf kokusuna uyandı zihnim. Bedenim yorgundu. Hareket etmek için kullanabileceğim en ufak bir enerji kırıntısına sahip değildim.
Gerçekliğe yavaş yavaş kavuşurken ellerimi hareket ettirmeye çalıştım. Ama bileğimdeki zonklama ile bu çabadan vazgeçtim.
Nerede olduğumu anlayamamıştım. En son nerede ne yaptığımı hatırlamıyor, buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum.
Gözlerimi açmaya çalıştım. Sanki birisi kirpiklerime tutkal sürmüşcesine zordu bu ufak eylem.
Onları açmayı biraz zaman sonra başardım. Ancak karanlığım yeni bir karanlığa sarıldı. Hiçbir şey göremiyordum. Her şey, benimle beraber karanlıkla örtülmüştü.
Derin bir nefes almaya çalıştım. Burnuma dolan tozlar hapşırmama sebep oldu.
Kıpırdanmaya başladım. Bedenimin kontrolü tekrar, yavaş yavaş bana geçiyordu.
Duygularım da su yüzüne çıkmaktaydı. Ama bu pek işime yarayan bir şey değildi çünkü hissetmeye başladığım ve giderek artan bu korkuda boğulmak istemiyordum.
Korku...
En saldırgan ve en acımasız duygu. Dişlerini ruhunuza geçirir ve yavaş yavaş parçalamaya çalışır.
Bu yüzden peşinde birileri olan insanlar çok dayanamaz, o kişilerden çok kendisi sebebiyle ölümü kucaklar. Yada tehdit edilenler. Bir şeyden kaçanlar... Hepsi aynıdır. Daha fazla o korkuyla yaşayamayacaklarını anlarlar ve kendi sonlarının elini kendileri tutarlar. Neden? Çünkü bu işkencenin daha kötü olduğunu düşünürler. Kendi kendilerine yaptıkları, ağır ağır işleyen işkence.
Bağırmaya çalıştım. Yardım istemeye çalıştım ancak sesim çıkmadı. Kafamda yankılandığı kadar yankılanmadı bu tozlu havada çığlıklarım. Ağzım bantlanmıştı. Ellerim ve kollarım kendini hissettirircesine sıkı bağlanmıştı.
Kafamın içinde, derin yerlerde yatan yüzler uyanmış, bana bakıyordu. Bembeyaz yüzler. Ve mavinin en donuk rengindeki gözler.
-Rüya, neredesin? Buraya nereden geldin? Bu karanlık odaya düşecek ne yapmış olabilirsin? Düşün!
Otoriter bir ses halinde çıkan fısıltı ile odaklanmaya çalıştım. Neredeyim?
-Merak etme Rüya. Baban gelip seni kurtaracak. Hep o kurtarmadı mı zaten? Bu da geçecek ve kısa süre sonra o pembe çarşafların arasında, sıcacık yatağında olacaksın.
Başka bir fısıltı.
Ama bu rahatlatıcı ses ile gevşedim. Yatağımı hayal etmek bile ısınmamı sağladı.
-Burada öleceksin aptal! Sevdiğin herkesten kopacak, bu hayata veda edecek ve öylece ölüp gideceksin. Bu sefer kurtuluşun yok. Ölüm çok yaklaştı, nefesini hissedebiliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFES
ActionGerçeklesen Rüya(ajan) kitabının devamıdır. 1. kitabı okumadan da az çok anlayabilirsiniz. Ancak lise kısmını ve tanışma yerlerini merak ediyorsanız 1. kitabı okuyun. ... Anne babası bilinmeyen biri veya birileri tarafından öldürülen, sevdiği adam t...