16. Bölüm Part 1

678 65 13
                                    

medya: NF- let you down

16. BÖLÜM PART 1

Kendime yavaş yavaş geliyor, içinde bulunduğum durumu idrak etmeye başlıyordum.

Elimi yüzüme götürdüm. İşaret parmağıma bulaşan ıslaklığa şaşkınca baktım birkaç saniye. Ağlamış mıydım?

Onca zaman sonra...

İlk defa ağlamıştım. Ağlayabildiğimi bile düşünmemeye başlamıştım oysaki. Gözyaşlarımın hepsi kurudu sanıyordum.

Başka bir şeye kaydı algılarım. Bu koku...

Bu sıcaklık. Bu güçlü kollar.

Aras.

Hızla geri çektim kendimi. 

Öyle ki o da bir an şaşırmış, sonra tekrar nötr ifadesine dönmüştü. Hak vermiş olmalıydı.

Bir an içim öyle garip bir hisle doldu ki... Unutulmaya yer tutmuş, kabuk bağlamış, içimde bir yerlerde yine de gizlice yaşamaya devam etmiş bir duygu kabuğundan sıyrılıp kalbime yayıldı.

İsim verip kabullenmek bile istemiyordum. Her şeye rağmen bunu yaparsam kendimden daha da nefret edecektim çünkü.

Kahverengi gözlerine bakakaldım bir an. Yüzüme öfkeli bir ifade yerleştirmiştim ama gözlerimin açık verdiğinden emindim. Onun karşısındayken hiçbir zaman maskelerimi doğru dürüst takamazdım zaten. Taksam da fayda etmezdi, bu kahveler yüz ifademi değil içimi okuyordu çünkü.

Birkaç saniye yüzünü inceledim. Unutmaya başladığımı sanıyordum ama tam tersi, öyle bir kazımıştım ki beynime yüzüne ait bir dövmeyi, kafam bedenimden ayrılmadığı sürece hiçbir şey değişmeyecekti. Yine orada kalacaktı. Asla unutamayacak, ona ait parçamı söküp çıkaramayacaktım. Farkındaydım.

-Gittin.

Duygusuz bir şekilde söylemiştim. Bir zamanlar onun bana yaptığı gibi...

O zamanlar kızdığım bu arınmışlık, şimdi benim ses tellerimde dans ediyor; bulduğu her duygunun üzerine basarak gizliyordu.

-Zorundaydım.

Başımı sallayıp başka yere baktım. Bunu biliyordum, ama nedenini bilmiyordum. Hoş, şimdi söyleyecek gibi de durmuyordu.

Peki söyleseydi değişecek miydi bir şey? Şöyle, beni tamamen ikna edecek, "Tamam ya, haklısın. Gerçekten de gitmek zorundaymışsın ve doğru olanı yapmışsın." dedirtecek bir sebep dökülür müydü dudaklarından?

Dökülse bile cam kırığı olarak dökülürdü. Yine kalbime batar, yine acıtırdı canımı. Hissedebiliyordum.

Hem, öyle bir sebep verse bile bana benden çaldıklarını geri ödeyemezdi. Hiçbir sebep geri veremezdi. Çünkü yakarak, canımı acıta acıta koparılmıştı benden birçok parçam. Benden, bana dair pek bir şey kalmamıştı. Hissedebiliyordum. Hissedebiliyordu.

O yüzden sormadım nedenini. Kendisi isterse söylerdi bir gün. Veya söylemese de olurdu.

Yalancı

Diye fısıldadı kafamın içinde yaşayan Rüya.

Yalancının tekisin

Öğrenmek istiyorsun. Bunu neden yaptığını bilmek istiyorsun.

-Masum muydu?

Diye sordum ansızın. Bilgisayar o geldiğinde açıktı. Bildiğimi biliyordu.

Dişlerini sıkıp başka yöne çevirdi kahvelerini. Zaman, birkaç saniyesini daha boğarak öldürdü.

Tekrar bana döndüğünde yüzünde hiçbir ifade yoktu. 

-Masumdu.

Ne o çekti bakışlarını, ne de ben. O tepkimi bekliyor, yüzümü inceliyordu. Bense yalnızca gözlerinin içine bakıyordum. Ve o kahvelerin içinde boğulan küçük bir çocuk görüyordum.

Ancak artık onu kurtarabileceğimi düşünmüyordum. Boğulmasını seyretmeyi tercih ettim. 

An uzayıp giderken aşağıda bir gürültü oldu. Kapı yumruklanıyordu.

-S*ktir.

Aras'ın sesiyle ona döndüm. Elini saçlarına geçirip arkasındaki cama baktı.

-Burayı senden başka bilen ve yaşayan kimse yok.

Diye mırıldanarak geri çekildi.

-Gitmem lazım. Ama burada bitmedi, seni bulacağım. Ve konuşacağız. Tamam mı? 

Söylediklerini pek umursamadım. 

Daha fazla vaktinin olmadığını fark etmiş olacak ki camı açtı ve tek bacağını dışarı sarkıttı. Tam diğerine de aynısını yapacakken aniden seslendim.

-Aras.

Kahveleri tekrar bana döndü. Neden hala aynı Aras'ı görüyordum? Neden bütün o öğrendiğim şeyler s*ktiğimin beyninde onu bir canavar gibi görmemi sağlamıyordu? En azından kötü biri olarak?

-Bana bir şey söyle. Sadece tek bir şey. Benim tanıdığım Aras'ın gerçek olduğunu, bir yalandan ibaret olmadığını kanıtlayacak; herkesin söylediği, her bilginin, görüntünün, onca şeyin gösterdiği gibi biri olmadığına inanmamı sağlayacak yalnızca bir tek şey söyle bana Aras!

Sona doğru sesim yükselmişti. Maskem, dudaklarımdan titreyerek dökülen harflerin çekiştirmesiyle düşmüş, içimde bastırdığım her şey yüzüme doğru cildimi tırmalayarak çıkmıştı. Açtıkları görünmeyen yaralardan süzülen kanın kokusunu alabiliyordum.

-O ben değildim.

Ve öylece gitti.

KAFESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin