|1.2|

1.7K 131 157
                                    

" Ne yapacağız?"

2 saatten beri ellerini kafasında geçirip duran Jimin'e çevirdim gözlerimi

" Yapacağız mı? Bu benim meselem Jimin!
Sen karışmayacaksın"

" Saçmalama Chae, onlar bizden emin ol kat ve kat güçlüler, Hem ne demek benim meselem? Ben de varım bu işin içinde"

Sinirle soluyan Jimin'e karşılık fısıldayarak konuştum.

" Benim yüzümden belaya bulaşmanı istemiyorum Jimin, Lütfen uzak dur bu meseleden"

Gözlerini devirmiş ve gülmüştü
Ama biliyordum.

Bu gülüş fırtını öncesi sessizlik demekti

"Chae anlamıyorsun! 1 kişiye karşılık 4 kişi- ki daha fazla da olabilirler- kendini hiç mi düşünmüyorsun sen?"

Alayla gülüp cevapladım

" şimdiye kadar hiç düşünmedim, düşünmeyi de düşünmüyorum"

Susmuştu.

Sadece öylece oturup bekleyecektik ki bunu o da çok iyi biliyordu.
Sanırım yediremiyordu.

Sevdiği kızı(!) korumak istiyordu

Ama ben engellemiştim onu çünkü o beni sevmiyordu. Aşk dediği şey onun için sadece görünüşten ibaretti.

Jimin kitapları dış görünüşüne göre değerlendiren birisiydi.

Sahte aşktı bu,

" polise gidelim"

" Saçmalama Jimin, neler yapabileceklerini henüz bilmiyoruz. Eğer bir şey yapmazlarsa polisi kandırmaktan bizim başımız yanar. Şimdilik bekleyelim"

Gayet mantıklı cevabıma karşılık susmuştu.

" Güvende değilsin Chae"

Ahh bu çocuk cidden

" Benim güvende olup olmamam neden bu kadar umrunda!"

Sinirle sorduğum soruyla birlikte önce afallasa da sonradan toplandı ve cevapladı.

" Bak chae ben seni-"

"Sen beni sevdiğini sanıyorsun Jimin!
Sen beni sevmiyorsun! Sevmedin sevmiyorsun ve sevmeyeceksin de,

" Bak Chae normal davranmıyorsun, lütfen otur"

" Peki sevgilisi olan birisinin daha geçen sene reddettiği- pardon aşağılayarak reddettiği birisinin peşinden dolaşması normal mi Jimin?"

Söylediklerim ile gözleri dolmuştu.
Aynı benim gibi.

" Eun ji'den mi bahsediyorsun?"

" Başka sevgilin var da ben mi bilmiyorum? Bak Jimin iyisin hoşsun, beni evine aldın yardım ettin minnettarım sana, ama lütfen bulaşma bu işe! Seni kaybetmekten korkuyorum"

Sonra usulca fısıldadım

" Lütfen uzak dur"


Askılıktaki montumu üzerime geçirdim ve kapıya doğru adımladım.
Dolu olan gözlerim sayesinde görüş alanım bir yarasa gibi olmuştu
Neden doldu ki bunlar?

O sırada arkamdan gelen ve adımı seslenen Jimin'e döndüm son kez daha.

Ağlayınca bile karizmatik  olabilir miydi bir adam?

Elleri omzumu bulunca beni yine duvarla arasına almıştı.
Normalde bağırırdım ama odaklandığım gözlerinden çekememiştim gözlerimi. Sarhoş etmişti beni bir bakışıyla.

Bir elini çeneme çıkardı ve kafamı kafasına sabitledi.

Ne yapacağını anlamıştım.

Yavaş yavaş dudaklarıma yaklaşan dudaklar ile kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı.

Beni deli ediyordu.

Bu sefer ben bile kendime şaşıracağım bir hareket yapmıştım.

Daha dudaklarıma değmeden ben yaklaştım ve öpmeye başladım.

Önce afallamıştı

Sonra ise ellerini belime koymuş ve öpmeye devam etmişti.

Nefes almıyordu.

Ben de ellerimi ensesine çıkarmış ve kafasından tutarak iyice bastırmıştım kendime.

Yaydığı papatya kokusu ile şuraya düşüp bayılabilirdim.


Bazen hayatı öylesine yaşamak gerekiyordu işte,
Bir mantık aramaksızın,
Bir sebep gözetmeksizin,

Öylesine yaşamak gerekiyordu sadece

Kafamı gömdüğüm boynum ile bir kere daha hissetmiştim papatya kokusunu
En büyük zaafımdı benim, onun ağır papatya kolan boynu
Yüzümü oraya gömünce saniyelik bile olsa cenneti yaşardım,
Park Jimin'in papatya kokan boynu, benim yuvamdı

Ve biliyordum

Benim yuvamdan başka gidecek yerim yoktu.

Benim Park Jiminden başka sebebim yoktu...

Dudaklarımdan ayrılıp ellerini ellerime kenetlediğinde huzur denilen şey maddeleşerek kalbime oturmuştu.

Bütün herşeyi unutmuştum o dakikalar içerisinde

Ne çabuk kaptırmıştım kendimi böyle?

Nasıl güzel kapılmıştım ona.

Uzakta olunca ondan nefret etmek kolaydı. Ama o okyanusa benzeyen gözleri görünce

Bütün gardımı indirmiştim

Çok farklı bir histi bu

Onun gözlerinin rengine, kokusuna, sesine sanki ben karar vermişim gibi
Sonra o gelmiş, benim olmuş gibi
Böyle bir şey işte...


Uzunca bakmıştım gözlerine

Ona bakmaya doyamayan gözlerime, güneş gibi parlayan gözleriyle karşılık verdiğinde anlamıştım

Kelimelere ihtiyacımız yoktu bizim; gözlerimiz zaten konuşuyordu.

Ellerini belimden çekmemişken yavaşça kulağıma eğilmiş ve fısıldamıştı

"Seni seviyorum park chaeyoung"

Bunun üzerine kafamı ona çevirmiş ve suratının her milimini ezberlercesine kazımıştım kafama. Ardından konuştum

Bütün benliğim ve samimiyetimle, kalbimden gelerek konuştum ve yaptığım şeyin mantığı yada mantıksızlığı sikimde  değildi


" seni seviyorum Park Jimin"

Magic||RoseminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin