|3.7|

763 69 37
                                    



***

Kahverengi nemli toprak ellerimin arasından dökülürken,

Saçlarım kış rüzgarında geriye savrulurken,

Kuruyan dudaklarımı umursamadan karşına bir miktar daha güzel çıkabilmek umuduyla gülümserken,

İsminin yazılı olduğu taşın hemen kenarına beyaz gülleri bırakırken dikeninin elimi deşip geçmesi bu soğukta bana  yalnız olduğumu hatırlatmıştı bir kez daha.

Bir kez daha yalnızdım.

Bir kış daha yalnızdım.

Soğuktan kaskatı kesilen ellerimi nemli toprakta gezdirirken kışın bütün soğuğuna, karanlığına, samimiyetsiz ve cüretkar tutumuna tezatla; içinde bir çok duyguyu barındırdığım ama en çok da yalnızlıkla işkence çektirdiğim gözlerimden akan yaşlar, nazlı nazlı
süzülmüştü yanaklarımdan.

Yalnızlık...

Milyarlarca insanın içinde trilyonlarca yalnızlık hüküm sürmüş.

Boğuluyorum.

Onsuz geçireceğim her saniyeyi düşlerken; boğuluyorum.

Ay ışığı büyük çınar ağacının yapraklarından ışığını sızdırırken, kırmızı örtü dalgalanmış usulca.

Üzerinde envai çeşit yiyecek olan bir masa hayal etmiştim.

Masanın karşısında hayranlıkla bana bakarken ve o tapılası gülümsemesini bahşederken; kızaran yanaklarımın görünmemesini dilemiştim.

Bana yemek yerken bakıp gülümsemeni dilemiştim çokça; kanlar içinde yatarken 'gidiyorum' demek yerine gülümsemeni değil.

Gözyaşlarım toprağa dökülürken; batan güneşe dikmiştim gözlerimi. Altındaki dalgalanan denizde yarattığı manzara en az senin kadar güzeldi.

Güneşin gölgeleri üzerimize düşerken gülerken yok olan gözlerini düşlemiştim.

Eğer ölüm buysa; ölümden korkmamalı.
Onun yüzünde ölüm bile güzeldi...

Hızla kafamı iki yana sallamış ve gözyaşlarımın savrulmasını hissetmiştim.

Giden yaşlara yenileri ekleniyordu fakat giden bedenlere eklenmiyordu.

Giden güzel anılara, güzel hikayelere yenileri eklenmiyordu.

Küçük bir fısıltı duyulmuştu çok yakından.

"Yapamıyorum."

Her geçen saniye hissettiğim boşluk katlanırken sadece susmayı deniyordum.

Sebep olduğum her şeye verebilecek en ufak bir cevabım yokken susmaktan başka çarem kalmamıştı.

İçime doldurdum havayı sessizce.

Artık açık havada süzülen bir papatya kokusu yoktu.

Yoktun.

Yoksun.

Beyazların hüküm sürdüğü mezardan kalkarken son defa dikmiştim gözlerimi.

Karla kaplı yer yer açıkları olan toprak, üstünden usulca beyazlıklar dökülen mermer.
Hemen yanında beyaz güller.

Mezar, büyük bir mezar.

İçinde sen,

İçinde ben.

"Hoşçakal."

Magic||RoseminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin