***Okuldan sürü halinde yavaş yavaş dağılan öğrencilerde gezdirmiştim gözlerimi.
Hep bir acele, bilmiyorlar mıydı ki hayat çok kısa?
Çok çok kısa...
Gözlerim kalabalığın gittiği anı beklerken, kaldırımda oturmuş ve kulaklarımda çınlayan sözleri tartıyordum.
Hayat bir trendir, tren istasyonu değil.
Dağılan kalabalığı farketmem ile oturduğum kaldırımdan kalkmış ve yerde duran çantamı almıştım sırtıma.
Yavaş adımlar ile yola koyulmuştum. Eskisine nazaran kalabalık bi hayli dağılmıştı. Tek tük seçilen insanlar vardı fakat ben onlara bakmıyordum bile.
Gözlerim ile kaldırım taşlarını sayarken düşünüyordum sadece.
Eve gidip ne yapacaktım ki?
Ailem iş gezisinden gelmiş ve daha büyük bir eşya deposu ile tekrardan gitmişlerdi. Uzun bir süre.
𝑨𝒍𝒍 𝑨𝒍𝒐𝒏𝒆...
Komik.
Yürüdüğüm yolda ağrıyan başım dolayısıyla kafamı kaldırmış ve etrafta gezdirmiştim gözlerimi. Siyah kapüşonum gözlerime doğru inerken birisinin beni tanımasını imkansız kılmıştı.
Ara sokaklardan birisine saptığım sırada karaoke'nin önünde duran tanıdık yüzler ile gözlerimi oraya dikmiştim.
Lalisa.
Jungkook.
Eun Ji.
Jimin.
Jimin?
Jimin!!
Gözlerim elleri birbirine kenetli Jimin ve Eun Ji'yi bulunca hemen kendimi duvarlardan birisinin arkasına atmış ve soluklanıyordum.
Bu kadar çabuk muydu?
Göz devirmiş ve parmaklarımı çıtlatmaya başlamıştım. Yaptığım, düzeltiyorum yapacağım saçmalığın farkına vardığımda ellerim saçlarımı bulmuş ve geriye savurmuştu ben alayla sırıtırken. Kesinlikle öfke kontrolü problemim vardı.
Hiçbir şey olmamış gibi onların bulunduğu sokağa tekrardan girmiş ve gözlerimi ayaklarıma indirerek yürümeye başlamıştım. Evime.
Lalisanın arkamdan "Aa Rose de buradaymış." Demesini duymuş fakat umursamadan yürümeye devam etmiştim. Arkamdan tekrardan seslenince sinirle gözlerimi göğe kaldırmış ve sabır dilemiştim.
Bedenimi onlara doğru döndürmüş ve aradaki mesafeyi birkaç adımla kapatmıştık. Gözlerim hala ellerindeyken Jungkook konuşmaya başlamıştı.
"Rose, görüşmeyeli nasılsın?"
Şuna bak! Sanki aman aman yakınız gibi bir de görüşmeyeli nasılsın diyor. Pis tikican."İyi."
Demiştim samimiyetten bi hayli uzak sesim ile.Ortamın gerginliğini anlayan lisa hemen olaya dahil olmuştu.
"Ee rose, biz de karaokeye gelmiştik. Bizimle gelsene?"Demişti sevecen bir tonda. Gözlerimi sinirle ona çevirdiğimde korkudan üç buçuk attığına emindim.
Tam konuşmak için aralamıştım ki dudaklarımı, hayatımda duyduğum en bok sesli şahısın sesi doldurmuştu kulaklarımı.
"Hadi ama Lisa, çiftler olarak takılacaktık. Eğer Rose'nin de bir boyfriend'i varsa neden olmasın?"
Sonra alayla kahkaha atarak devam etmişti Eun Ji.
"Ee, Rose var mı birileri?"Var var, eben var. Selamı da var.
Gözlerim istemsizce Jimin'i bulduğunda bir şey farketmiştim. Çok tuhaf bir şey.
Gözleri bambaşka bir renge bürünmüştü.
Gri...
Şaşkınlığımı son anda gizleyebilmiş ve bakışlarımı anında yere indirmiştim.
Gitmeli miydim?
Gitmemeli miydim?
Bu işte bir terslik vardı bundan emindim.
Elime aldığım telefondan bir numarayı tuşladım ve bir süre açılmasını bekledim.
Taeyong kişisi aranıyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Magic||Rosemin
Fanfiction🥀Ben yine de ısrarla senin bahçende büyümek isteyen bir papatya olacağım.. Pjm|Pch