İnsomnia, sahip olduğum şey buydu işte. Bir hastalığa göre çok havalı bir isim gibi geliyor kulağa. Gerçi bu hastalığım olduğunu iddia edemem, neticede bir doktordan teşhis koydurduğum yok. Ama uyuyamıyordum işte, yıllardır böyleydi. Gece oluyordu, yatağıma yatıyordum, bekliyordum, bekliyordum, bekliyordu. Sağıma dönüyordum, soluma dönüyordum, bir bakıyordum 1 saat geçmiş bile ve ben hala uyumamıştım. Devam ediyordum, bekliyordu, saatler geçip gidiyordu ama olmuyordum. Bazen gün ağarana kadar sürüyordu bu mücadele. Sırf bu saçmalık yüzünden kaç defa, uykusuz bir halde okula gittiğimi anlatamam.
Paranın alabileceği en iyi yataklardan birinde yatıyordum şu anda ve bir arkadaşımın önerisi üzerine, her ne kadar sıcak içeceklerden içmeyi sevmesem de papatya çayı içmiştim. Ama yine de, yastığa kafamı vurmuş ve karanlık tavanı izliyordum kaç saattir.
Beni ayık tutan şeyi biliyordum aslında, kafamdaki düşüncelerim. Hiç bitmek bilmiyordu o düşüncelerin sesi. Ertesi gün yapacaklarımı kendi kafamda denetliyordum, sonra Ceren'le olan yeni projelerimizde nasıl yollar izlememiz gerektiğini düşünüyordum, izlediğimiz her yol için varsayımsal tahminler yapıp o tahminler üzerinden yine gelecek planları yapıyordum. Sonra ne tür bir geleceğe gitmek istediğimi soruyordum kendime, cevaplayınca da o geleceğe giden yolun planına ne kadar sağdık kalabildiğimi düşünüyordum.
Örneğin, kendimi büyüdüğümde, zengin ve mutlu bir aileye sahip biri olarak görüyordum. Şehirden uzak bir yerde, huzurlu ve sakin bir hayat içindeydim. Büyük bir ev ve bolca para... Peki ben bu hayatı nasıl kazanırdım, şu anki işlerimi yapmaya devam ederek ancak okulumu ve yaşam masraflarımı karşılayabiliyordum, üzerine yalnızca birkaç bin lira kalabiliyordu. Bu paranın en az yarısını bir yatırım hesabına yatırıyordum, geri kalan yarısı ise, lüks şeylerdi. Öyle pekte lüksüm yoktu aslında, yani dışarlara çıkıp, barlarda, pavyonlarda eğlenen birisi değildim ben. Ama bazen iş gereği böyle şeyler yapmam gerekebiliyordu, örneğin bu akşam Ceren'i pahalı bir restoranda yemeğe çıkarmam gerekmişti ve 280 liraya mal olmuştu Ceren'i ikna etmek bana. Dolayısıyla cebime kalan para, bolluk içinde kendimi düşlediğim bir geleceğe yetmezdi.
Fakat o hayalini kurduğum büyük evi alırken atacağım ilk adımı çok iyi biliyordum. 2 Yıl önce tanesini 150 bin e aldığım iki daire, bu yıl 270 binden gidiyordu ve ben satmaya karar verene kadar 300 ün üstüne çıkarlardı, onları direk satacaktım. Tabi o zaman, aylık gelirimin çoğunu da kaybedecektim, nede olsa Valeria ve arkadaşları kendilerine başka bir yer bulmak zorunda kalacaklardı.
Belki şu büyük işlerden birini yapardım, daha önce bu iki evi alırken yaptığım gibi. Fransa'da yaşayan bir arkadaşım beni Cletus Heath adında bir Amerika'lıyla tanıştırmıştı. Kendisi, Amerika'nın batı yakasında ve güneyinde, büyük çaplı bir Amfetamin üreticisi ve silah tüccarıydı, aynı zamanda oldukça büyük soygunlara da karışmıştı. Bir askeri üs hangarının soygunu için iyi bir dron operatörü arıyorlardı. Benim gibi, gittiği okulda kaçak alkol satan, kumar masalarında hile yapan ve Rus kadınlara pezevenklik eden birisi için çok büyük bir ligdi bu kabul ediyorum ama parası iyiydi, bende gönüllü olmuştum.
Celetus... Nasıl tarif etmeli, bir insan için 'çılgın, manyak, deli, psikopat' diyebilirsiniz ama bu kelimeler asla ciddi anlamıyla kullanılmazdı. Ama Cletus için tamda ciddi anlamıyla kullanılabilecek sözlerdi. Zayıf, uzun boylu, dağınık turuncu saçlıydı Cletus, ilk gördüğünüzde, 'köyün delisi' derdiniz rahatlıkla. Bana ilk bakışında dediği laf aynen şuydu 'Şu yüze iyi bak evlat, bu yüz, dağda tek başına kalmış ve günlerce, ona saldıran pumalara karşı, annesinden hatıra kalan tek şey olan bir dildoyla kendini savunmak zorunda kalmış bir adamın sahip olduğu bilgeliğin yüzüdür.' Tabi ki birçok kişi, böyle bir beyana karşı 'deli' deyip geçerdi. Ama ben, bir sebepten ötürü bu Ameirka'lının dâhiliğini görmüştüm o anda. Cletus beni test ediyordu, bu işi yapabilecek kadar babayiğit olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu aslında, bu onun kendi manyakça yöntemiydi. Başka beyanları da olmuştu tabi, dediğine göre kendisi bu dünyada, kamikaze yapıp hayatta kalan tek pilotmuş ve bir keresinde kutup ayısına kafa atarak öldürmüş. 'Neden' diye sorduğumdaysa, kutup ayısıyla politik görüşleri yüzünden bir tartışmaya girdiklerini ve tartışmanın kızıştığını söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
General FictionAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...