Daha önce hiç bu kadar kritik bir durumun içine düşmemiştim. Elbette benim yaptığım işte, tehlikeli şeyler olabiliyordu. Daha önce kumar masasında, çocuğun birinin benim kazanmama tahammül edemeyip bana saldırması gibi. Ama hiçbir zaman bir ölüm tehlikesi söz konusu değildi, Üstelik başkasının canı vardı işin ucunda, masum, mağdur bir kadının...
Arabayı, hiç olmadığı kadar hızlı sürdüm, şerit dinlemiyordum, ışıklarda durmuyordum, sadece Özlem'in evine varmaya çalışıyordum. Yanından vınlayarak geçtiğim arabalardan gelen kornalara ve küfürlere hiç aldırmadım.
Özlem'i aramaya çalışmıştım ama telefonu cevap vermiyordu, daha doğrusu telefon çalmıyordu bile, kapanmıştı ve bu hiçte iyiye işaret değildi. Üstelik ben neye gittiğimi bile bilmiyordum ki, ne tür bir tehlikeydi bu. Özlem'i temizlemek için adam mı göndermişti bu Kaya Ayaz, yoksa bizzat efsanenin kendisiyle mi yüzleşecektim Özlem'in evinde. Yoksa her şey çoktan bitmişti ve ben Özlem'in cesedini görmeye mi gidiyordum?
Nihayet Özlem'in evine vardığımda, kocasından kalan Mercedes hala kapı önündeydi. Bu Özlem'in hala evde olduğunu gösteriyordu. Hızla apartmana girip, merdivenleri koşarak çıktım. Özlem'in dairesinin kapısı açıktı. <<Özlem,>> diye bağırdım içeriye doğru. Bir ses gelmedi. <<Özlem, içerde misin?>> Şimdi bir mırıltı geliyordu, bir kadından gelen, zar zor duyulabilen ses çıkarma çabaları. Sanki biri, bir kadının ağzını kapatmıştı.
Usulca eve girdim ve koridoru yavaşça yürüdüm. Evin içi kapkaranlıktı. Bütün perdeler ve güneşlikler çekilmişti. Koridorun ışığını açmaya çalıştım ama ışılar yanmıyordu. Duvara yakın durarak, koridoru ilerledim. Koridorun sonundaki duvarın köşesinden salona baktı. Özlem orada, bir kanepenin üstündeydi. Elleri arkadan kelepçeliydi, bacakları bağlanmıştı ve ağzındaysa bant vardı. Panik içinde sesini duyurmaya çalışıyordu ama tek çıkan şey anlamsız mırıltılardı sadece. Odaya baktım, başka kimse yoktu.
Salona girip, Özlem'e göründüğümde bana doğru bağırmaya çalıştı, sadece mırıltılar duyulabiliyordu. Özlem'in gözlerinden dehşete kapıldığını rahatlıkla görebiliyordum, büyük bir çabayla bana sesini duyurmaya çalışıyordu, sanki beni uyarıyordu. Elimle, ağzındaki 4-5 kat banttı sertçe çekerek çıkardım. Özlem önce acıyla inledi sonra hemen konuştu. <<Arkanda!>>
Hızla arkamı dönmeye çalıştım ama o anda boynuma tutulan şok cihazının soğuk metalini hissetmiştim ve elektrik şoku da hemen ardından geldi. Daha arkamı dönüp saldırganıma bakamadan, kendimi yerde buldum, hareket edemiyordum, kaslarıma hükmedemiyordum.
Arkamdaki adam şimdi üstümdeydi, ellerimi arkada toplayıp, kelepçeledi. Hiçbir ses çıkarmıyordu, hiçbir şey söylemiyordu. Hareket ederken sanki bir tüy gibiydi. Önce arka cebimden cüzdanımı aldı, sonra beni kolumdan tutarak sertçe kaldırdı ve kanepeye, oturur pozisyona gelecek şekilde attı. Şimdi saldırganıma bakabilirdim nihayet. Karanlıktan, yüzü az görülüyordu ama kim olduğunu anlayacak kadar görmüştüm. Evet, bu gerçekten oydu, yüzünü onun CIA mahkum nakil aracından kaçması olayından sonra, haberlere çıktığında ekrana koymuşlardı, üstelik gün boyunca da olayın haberini bütün kanallarda yapmışlardı zaten. İnterpol ve CIA tarafından büyük bir ödül konmuştu başına, bütün güvenlik kuruluşları tarafından aranıyordu, böyle bir adamın yüzünü nasıl unutabilirdim ki. <<Kaya Ayaz...>> dedim yaşadığım şokun etkisiyle.
Karşımdaki koltuğa yavaşça oturdu. Cüzdanıma bakarken, bir kaşını kaldırıp bana baktı. <<Tanışıyor muyuz?>>
<<Hayır, ama ismini çok duydum. Yüzünü de görmüştüm bir keresinde.>>
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
Ficção GeralAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...