Bu gün ilk dersi olacağı için onu Kızılay'a ben götürmüştüm ama normalde Kayla'nın tek başına yapması gerecekti bunu. Toplu taşımadan ölesiye korkuyordu, bu yüzden onunla birlikte metroya bindim. Arabayla götürebilirdim tabi ki ama bu şekilde, kendi başına Ankara şehrinde gezebilmeyi öğrenmesi gerekiyordu. Üstelik öyle birkaç aktarma yapması gereken karışık bir güzergâhı yoktu bizim evimizden, burasının. Siteden çıkıp kapının önündeki metroya binecekti ve son durakta inecekti sadece.
Metrodan indiğimizde hocamın mekanına kadar yürümemiz gerekti. Kayla, bu kadar kalabalık insan yığınlarının içinde olmaya hiç alışık değildi, sürekli başını eğerek yürüyor dibimden ayrılmıyordu. Üstelik güneş ışığı da bembeyaz teni için rahatsız ediciydi. Ama yapacak bir şey yoktu, hepimiz gibi bu dünyada yaşıyordu Kayla ve bu dünyada insanlarda vardı, güneş ışığı da.
Hocamın yerine geldiğimizde şaşırmıştım. Buranın sadece bir eğitim kurumu olmasını bekliyordum, şöyle bir apartmanın kiralık dairesi filan... Oysa bir ara sokakta, büyük bir sanat-kafeydi burası. İçerde, yazarlık, seramik, ahşap boyama gibi dersler, sanki bir kafede buluşmuş bir grup arkadaşın aktivitesiymiş gibi veriliyordu. Tiyatroyla alakalı şeyler ise beni hepten şaşırtmıştı. Kafe'nin altına inince kocaman bir tiyatro sahnesi vardı, tabi kocaman dediysem, ara sokaktaki bir kafe standartlarında 70 kişilik kadar kocaman. İşte sanat aşkı böyle bir şey olsa gerekti. Hangi işletmecinin aklına gelirdi ki böyle bir mekân kurmak. Ancak hayatını sanata adamış bir akademisyenin, zamanında kazandığı bol paralarla yapabileceği bir şeydi bu. Öyle sınıfımdaki diğer arkadaşlarım yada hocalarım kadar, bu tiyatro ve sanata karşı tutkulu değildim aslında ama böyle bir yeri gördüğümde hocamı çok takdir ettiğimi de itiraf etmem gerekiyordu. Kayla içinse bir o kadar sevinmiştim, gerçek bir tiyatro sahnesinde ders alacaktı.
Aytunç hocayı, ağır hareketlerle sahneye, çember düzenekte sandalyeler yerleştirirken gördüm, ders başlamadan önce sınıfı hazırlıyordu. Koskoca mekânda bizden başka kimse yoktu. Kayla'yı arkamdan sürükleyerek Aytunç hocaya yaklaştım. <<Merhaba hocam, erken geldik galiba.>>
Aytunç hoca bize baktığında, gözleri Kayla'nın üzerinde takılmıştı. Evet, gerçekten de rahatsız edici olmalıydı bu Kayla için, ona hak vermek lazımdı. İnsanların gözleri takılıyordu, sonra bir anlık boş bulunup şaşırıyorlardı ama hemen kendilerini toparlayıp, garipsememiş gibi davranmaya çalışıyorlardı ve bu sürede sessizce, bembeyaz kirpikli, kırmızı gözlü kıza bakmaya da devam ediyorlardı. Ama bu hayatta yaşadığı sürece Kayla'nın buna alışmaktan başka hiçbir seçeneği yoktu, ya öyle olacaktı, yada hayat boyu süren bir ev hapsi.
<<Merhaba, küçük hanım,>> diye Kayla'nın elini sıktı. Hocalarımız hep söylerdi 'insanı en iyi tanıyan, oyuncudur' diye. 'Çünkü bir oyuncu, insanları en ince ayrıntınsa kadar gözlemleyip çalışmak zorundadır. Bu da oyuncuların, insanı okuma becerisini dünyanın en iyi poker oyuncuları kadar iyi yapar' ve Aytunç hoca, Kayla'nın içe kapanık, çekingen karakterini hemen tespit etmişti, onu rahatlatmak için tatlı bir gülümseme ve ses tonu takındı. <<İsmin nedir.>>
<<Kayla,>> dedi başını yere eğerek. Bense hemen onu dirseğimle dürtükledim. <<Biraz daha yüksek konuşsana ben bile duyamadım,>> diye uyardım ve oda <<Kayla,>> diye yeniledi, bu kez sesini yükselterek.
Hocayla ben birbirimize bakıp gülüştük. Sonra sınıfta, bütün bölümün bize amele gibi davranmasına alıştığımdanımdır nedir, hemen sandalyeleri dizmeye başlayarak, hocaya yardım ettim. Kayla'da arkamdan gelip bana uydu.
<<Daha önce hiç, oyunculukla ilgin oldu mu Kayla?>>
Yine sessizce, olumsuz anlamda belli belirsiz bir ses çıkararak yanıtladı.
<<İyi iyi, zaten en iyisi temiz, taze başlamak. Burayı çok seveceksin. Hep senin yaşında çocuklar var.>>
<<Ben...>> diye söze başladı Kayla, tekli tüklü konuşuyordu. <<Ben biraz utangacım ama.>>
Aytunç hoca tatlı bir şekilde güldü sadece. <<Bende senin yaşındayken çok utangaç bir çocuktum biliyor musun? Sonra annem beni drama kursuna yazdırmıştı, Antalya'da.>>
Aytunç hocayı çok takdir etmeliydim, utangaç bir çocuğu nasıl açacağını mükemmel bir şekilde biliyordu. Belki de kendi çocukları olduğu için böyleydi ama Kayla'nın açılmaya başladığını görebiliyordum.
<<Sen ne olmak istiyorsun büyüyünce?>>
Kayla biraz düşündü. <<Ben... Yazılım mühendisi olmak istiyorum.>>
<<O ne, bilgisayar mühendisi gibi bir şey mi?>>
Başını aşağı yukarı sallayarak onayladı Kayla. O sırada cebimdeki telefonun titrediğini hissettim, alıp baktığında ekranımda 'Bahar' yazıyordu. Bahar... Bahar... Ah, bu geçen haftalarda eve getirdiğim Bahar'dı. Gecemizi, Kayla'nın bizi basması üzerine mutlu sonla noktalayamamıştık. Hemen hocaya döndüm. <<Hocam, 3 de bitiriyor musunuz?>> Adam beni başıyla onayladı bende aynısını yaptıktan sonra, telefonu açıp kulağıma dayayıp, çıkışa gittim. <<Merhabalar,>> dedim o çapkın sesimle.
<<Merhaba... Şey...>> Telefonun diğer ucunda, kızın sesi tereddütlü geliyordu. <<Bak aslında seni arasam mı aramasam mı hiç bilemedim.>>
Ama aramıştı işte, konuşuyorduk şimdi, yani bana karşı soğuk değildi, o da istiyordu aramızda bir şeyin olmasını. Beyni, 'yapma' diyordu, duygularıysa 'yap' ve nihayetinde duyguları galip gelmişti bütün kızlarda her zaman olduğu gibi ve benimse bu noktada tek yapmam gereken onu birazcık körüklemekti o kadar. <<Aradığına çok sevindim Bahar.>>
<<O birlikte geçirdiğimiz geceyi hiç aklımdan çıkaramıyorum biliyor musun?>>
Öyle çokta özel bir gece geçirmemiştik aslında, neticede sonu bir yere varmıştı benim için. Ama o, yaptığımız heyecanlı araba yarışından bahsediyordu, benim için pek de olağan dışı bir aktivite değildi ki bu. Sürekli bana para kazandıracak bir aktiviteye girip, hileler yapıyordum zaten ama ergenlikten yeni sıyrılma noktasında olan basit bir üniversiteli kız için, çok heyecanlı bir geceydi şüphesiz. <<Mükemmel bir geceydi değil mi?>>
Şimdi o tereddütlü ruh hali bir anlık gitti ve içindeki coşku tekrar alevlendi. <<Evet, evet öyleydi.>> Ve benimde duymak istediğim tek şey buydu. <<Başka bir geceye daha ne dersin?>>
Telefonun ucunda bir sessizlik oldu. <<Şey...>> yine tereddütlü geliyordu sesi. <<Belki o kadarda heyecanlı olmasa olur.>>
Kendime güvenen bir tutumla kıkırdadım sadece. <<Yarın akşamki bütün planlarını iptal et.>>
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
Fiksi UmumAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...