Tıpkı Özlem'in evine alelacele yetişmeye çalıştığım gibi, şimdide Gael'in evine yetişmeye çalışıyordum. Adam pılını pırtını toplayıp tüyecekti bu ülkeden, onu evden çıkmadan önce yakalamalıydım.
Gael'in evine vardığımda, ona verdiğim Mustang hala kapının önündeki park yerinde duruyordu, onu yakalayabilmiştim. Doğruca kapıya koştum ve hem zile basıp hem de kapıyı yumrukladım. İçerden açık televizyonun sesi geliyordu, yani mutlaka biri olmalıydı. Ve birinin kapıya yaklaştığını duydum, önce bir sessizlik oldu, gelen kişi kapıya dayanıyordu, muhtemelen kapının deliğinden, kim bu deli gibi kapımı çalan diye bakıyordu. Sonra kapı bir anda açıldı. Gael yüzü bembeyaz bir şekilde karşımdaydı. Gözüm hemen, elinde gevşekçe tuttuğu silaha gitti. Zavallı adam çok tehlikeli kişilerce takip altında olduğunu sanıyordu, kendi evinde, elinden silahı bile bırakamıyor olmalıydı.
Bende kendimi onun gerginliğine eşitlemeye çalıştım. <<Gael, anlat bakalım ne oldu.>>
<<Takip edildin mi,>> diye sordu gözlerini fal taşları gibi açmıştı.
<<Ne?>>
Bir hışımla bağırdı bana. <<Buraya gelirken takip edildin mi?>>
<<Hayır... Gael, ne oluyor, Özlem'le durumlar nasıl gitti?>>
Usulca başını, kapıdan dışarıya uzattı, etrafı süzdü ve sonra bana işaret etti. <<İçeri gel.>>
İçeri girdim, arkamdan hemen kapıyı kapattı, sonra anahtarla 3 kere kilitledi, ardından kapının zincirli kilidini taktı. <<Pis kancık evine gönderdiğim adamın geleceğini biliyormuş, orada bulamamışlar. Bu Özlem tek başına olamaz, bazı insanlardan yardım alıyor olmalı, çok tecrübeli insanlardan.>>
<<Bu Özlem denen karı hala peşimizde mi diyorsun?>>
<<Evet, öyle diyorum!>>
Elimi saçlarıma götürdüm, sanki duyduklarım beni dehşete düşürüyormuş gibi bir tavır takındım. <<Bu işi benim adamımla halletmemiz gerektiğini biliyordum işte. Ne yapacağız şimdi?>>
<<Seni bilmem ama ben ülkeden tüyüyorum.>>
<<İyi fikir,>> dedim rahatlayarak. <<Benim adamımla konuşuruz, bize çok güzel bir yer ayarlayabilir.>>
<<Hayır,>> dedi bir yandan bavullarını hazırlamaya devam ederken. <<Ben kendi başımın çaresine bakacağım, teşekkür ederim.>>
<<Peki,>> dedim ve bu sırada gözüm, aynanın karşısındaki sehpanın üzerindeki açılmamış viski şişesine takıldı. Oraya gittim ve kendime bir viski doldurdum, Gael yadırgayarak baktı ama bir şey demedi. <<Siktir ya, ne biçim bir kadına bulaştın sen böyle.>>
<<Bazen sert kayaya çarparsın,>> dedi keyifsiz bir biçimde.
Viskiden büyük bir yudum aldım ve Gael'e bakarak isteyip istemediğini sordum. <<Yok,>> dedi başını çevirerek. <<Alkolü bıraktım, bana hiç iyi gelmiyor.>>
<<Gael...>> Gözlerimi alaycı bir şekilde devirdim. <<Eğer insanın içeceği bir tek zaman varsa oda tam şimdiki gibi bir zamandır. Hem uçakta içemeyeceksin zaten.>>
Gözünün kenarıyla benim içtiğim kadehe baktı, sonra muzip bir şekilde gülümsedi. Biliyordum, böylesine eğlence düşkünü bir adamın, alkolden vazgeçemeyeceğini adım gibi biliyordum işte. <<Bir kadeh sadece...>>
Hemen arkamı dönüp Gael'e istediği gibi bir kadeh viski döktüm ve sonrada Ceren'in formülünden kattım. İçkiyi uzatırken sahip olabileceğim en samimi gülümsememi takınıyordum. Elimden kadehi aldı ve bana gülümseyerek kadehi tokuşturmak için kaldırdı. <<Hayat böyle işte, çıkışları var, inişleri var.>>
Bende kadehimi kaldırdım. <<Hayat bir oyun, kuralları bilmeyen için çok büyük dezavantajlı, kuralları biliyorsan da kazanmak için yapabileceğin o kadar çok şey var ki, karmaşık bir şans oyunu bu.>>
Ve kadehleri tokuşturup içtik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
General FictionAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...