Konservatuarın, üniversitenin normal fakültelerinden en büyük farkı, öğrencilerinden beklenen disipliniydi. Mühendislik, Fen, Mimarlık; bu bölümlerden hiçbirinde, bir gün okula gitmezseniz, hocalarınız ensenizde boza pişirmez. Ödevlerinizi verip, sınavlarınızdan geçtiğiniz ve projelerinizi teslim ettiğiniz sürece gerisi kimin umurunda olsun ki.
Fakat sahne sanatlarında hocalarımız, bir gün gelmemek bir yana, derse geç kaldığımızda bile fakülteden atılma riskini göze aldığımızdan bahsediyordu. Onlar için, derse gelmek, bir tiyatro oyununda sahneye çıkmakla eş değerdi ve bir tiyatrocu kendi oyununa geç kalırsa ne olurdu, oyun arkadaşları ne durumda kalırdı, işte bunları düşünmemizi istiyorlardı. Yani derse zamanında gelmek bile, bölümümüzde bize öğrettikleri bir şey oluyordu.
Bu yüzden okulumdan 1 hafta izin isterken halimi düşünün. Tabi ki de bölüm başkanımız Steven Hale'a sorarken adam yüzüme ters ters bakıp 'nedenmiş' diye sormayı ihmal etmemişti. Ona doğruyu söylemekten başka ne yapabilirdim o durumda. Kuzenim artık bir yetimdi ve benden daha yakın bir akrabası da yoktu, o yüzden vekâlet ve cenaze işlemlerini yapmalıydım.
Tahmin edilebileceği gibi hiçte memnuniyet verici bir hafta olmamıştı benim için. Sabah 7 de uyanıp devlet dairelerine gidiyorum, gittiğim her devlet dairesinde en az 2 saat bekletiyorlardı beni. Sonra biriyle konuşuyordum ve 'şu belge eksik' diye gönderiyorlardı. O belgeyi çıkarmak için başka bir devlet dairesine gidiyordum, yine saatlerce bekletiyorlardı beni ama nihayet alıyordum ve ilk başladığım yere geri dönüp yine birkaç saat bekledikten sonra karşıma geçen suratsız biri, yine 'bu seferde şu belge eksik' deyip gönderiyordu ve akşam 5 e kadar böyle harcanıyordu zamanım.
Ondan sonra ise Ankara'nın sosyetik mekanlarında şu Fransız çapkını aramaya koyuluyordum. Barmenlerden haberleri alıyordum, tanıdığım bağlantılı kişilerden, çevreden. Gael'i bulmam zor olmamıştı. Ve sonrada Kayla'ya sahip olduğu becerileri kullanmasına izin vererek bu adam hakkında şahsi bilgilere ulaşmasını istemiştim.
Hayatımın en stresli zamanları olmuştu kesinlikle. Artık kâbuslarımda devlet daireleri görmeye başlamıştım çünkü. Sıra bekliyordum, sıra bekliyordum, sonra sıra geliyordu ve azar işitiyordum, sonra tekrar sıra bekliyordum, tekrar sıra bekliyordum sonra öğle tatili geliyordu, onu bekliyordum, sonra tekrar sıra bekliyordum ve sonra tekrar azar işitiyordum ve sonrada hiçbir şeyi başaramamış olarak boynumu bükerek evime dönüyordum.
Bu yüzden haftanın sonunda her şeyi tamamladığımda, üniversitede tiyatro bölümünü kazandığım günden bile daha çok sevinmiştim. Artık Kayla'nın yasal velisi bendim ve bu akşam onunla, halamın evine gidip görecektik. O öldüğünden beri oraya adımını atmamıştı Kayla, bense yıllarca görüp duymadığım halamın nerede yaşadığını öğreneceğim için heyecanlıydım.
Ama bunlar bu akşamın konusu olacak şeylerdi, şimdi sabahın köründe okula gelmiştim, büyük bir mutlulukla. Evet, okula, derslerime dönmekten ne kadar mutluluk duyduğumu anlatmazdım. Yaşamımın en zorlu sınavını geride bırakmıştım resmen, sırf kendi kuzenimin vekâletini üslenmek için. Şimdi sabahın köründe, kütüphanedeydim. Bu saatte bomboş olurdu burası, tabi benim tatlı Ceren'imin dışında.
Arkasından sessizce geliyordum, daha önceki gibi, hızla gelip çalışmasının içine edecektim. Ne diyebilirim, bu kızın o öfkeli suratını görmek bana bir keyif veriyordu. Fakat bu sefer fark etmişti beni gelirken, arkasını döndü ve beni gördüğünde gülümsedi. <<Ooo bak kimler dönmüş okula.>>
Alaycı bir ifadeyle hızla etrafıma ve arkama baktım. <<Kim? Kim dönmüş okula, nerede?>>
<<Salak,>> sessizce güldü. <<Geç otur.>>
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
Ficción GeneralAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...