Çayyolu

82 6 0
                                    

O zor geçen gecelerden biri olmuştu yine. Aklım, kendi düşüncelerimle savaşırken yeni yatağımda bir o yana, bir bu yana dönüp durmuştum. Kayla ise çatı katında uyumuştu, onun odası orasıydı. Öyle çatı katı deyince küçük bir yer sanmayın, evin kendisi büyük olunca çatı katı bile, benim Yaşamkent'teki evimin tamamı kadar oluyordu. Kayla'nın yukarda kendisine ait bir banyosu ve küçük bir mutfağı bile vardı. Ve işte bu da Kayla'nın dünyadan izole yaşıyor olmasının sebeplerinden biriydi, onu çok sevdiği, kendi krallığı olan odasından ayırmayı düşünmüyordum ama rahat olduğu bölgeyi terk edebilmeyi de öğretecektim hiç şüphesiz.

Bense orta kattaki, halamın odasında yatıyordum. Halam her zaman rahatına düşkün bir kadın olmuştu, iki tane tek kişilik geniş yatağı birleştirerek, 3 kişinin rahatça yatabileceği kocaman bir yatak yapmıştı kendine. İlk gördüğümde burnumu kıvırmıştım, 'halam gibi, kötü kalpli, kibirli, rahatına düşkün, egoist, bencil bir insandan başak ne beklenirdi ki' diye söyledim kendi kendime. Ama bir kere yattıktan sonra... Tamam, halam kötü bir insandı elbet ama rahat edebilmenin de kime ne sakıncası olabilirdi ki.

Garip geliyordu halamın yatağında uyumak. Yıllar boyunca nefret ettiğim biri olmuştu o. Her zaman aklımın en karanlık köşelerinde tutmuştum onu, hayatımın kötü karakteriydi o ve bir gün onun yatağında uyuyacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Gerçi uyumak hiçte kolay olmamıştı, dediğim gibi, düşünceler, düşünceler...

Melike işgal ediyordu aklımı. Bir insan nasıl bu kadar iyi olabilirdi ki böylesine kötü bir dünyada. Yaşam, yalancılarla, hainlerle, pisliklerle doluyken bütün bu karanlığın ortasında bir insan nasıl saf kalabiliyordu ki, hayır kalamazdı, mutlaka bir şey olmalıydı bu kızda. Bende, tıpkı onun gibi bu dünyada yaşamıştım, bu dünyada büyümüştüm, nasıl olurda benim gördüklerimi o görmezdi. Kendi kanımdan insanlar ben çocukken beni sokağa atmıştı, insanların 3 kuruş için birbirlerini öldürdüklerini gördüm, hırs ve keyif için en yakın dostlarını sattıklarını gördüm, birazcık zevk için aşk diye bahane ettikleri şeye rahatça ihanet edebildiklerini gördüm. Bu dünyada iyilik diye bir şey yoktu ki, sadece kendilerini tatmin etmek için birbirleriyle savaşan insan yığınlarıyla doluydu baktığım her köşe.

Bu lanet dünyada herkesin her gün oynadığı acımasız şans oyununda başarılı olmak için, insanın tek bir seçeneği vardı sadece. Kötülerin en kötüsü, kurnazların en kurnazı, sinsilerin en sinsisi olmak... İyi insanlar çiğnenip atılıyordu sadece. Peki, Melike'de bunu görmemişiydi büyürken, kimse ona ihanet etmemişiydi, kimse ona haksızlık yapmamışıydı. Oda kötü şeyler yaşamıştı elbet, bir tanesini bizzat ben gözümle görmüştüm. Peki, neden hala öyle iyimser kalabiliyordu?

Bu düşüncelerle gözlerimi yummuştum ama sabahın erken saatlerinde gözlerimi açtığımda aklımda hala daha Melike vardı. Yüzümü yıkadım, üstümü giyindim ve Kayla'yı uyandırdım. Evet, hanım efendinin güzellik uykusunu bölmeye cüret ettim. Zaten sabaha karşı uykuya dalıyordu ve bu sebeple sabah uyandırılmaktan nefret ediliyordu ama umurumda değildi, normal bir insan gibi yaşamayı öğretecektim ona.

Oflayıp, pufladı ama kolundan çekiştirerek yatağından kaldırmayı başardım ve onu hazırladım. Bazen ısınma egzersizi olarak dersin başlamasından bir saat önce okula gidip koşu yapıyordum ve bu sabah Kayla'da bana eşlik edecekti, gönüllü olarak olmazsa, zorunlu olarak.

Direndi, beni çekiştirdi <<İstemiyorum, istemiyorum,>> diye yalvardı ama fayda etmemişti. Onu aşağı kadar indirdim. Dışarı çıkarken kapının çerçevesine tutundu, sanki onu mezbaha götürüyormuşum gibi direniyordu.

<<Lütfen beni, bunu yapmaya zorlama, istemiyorum, lütfen.>> Ağlamaya başlamıştı, bende bıraktım.

<<Kayla, bu kadar kötü bir şey yok bunda.>>

Şeytan TüyüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin