Cansu'yla aramız o geceden beri birazcık bile düzelmemişti, zaten düzeleceğini de ummuyordum ama aynı sınıfta olduğumuz için aramızda oluşan bu düşmanca tavır, beni tuhaf pozisyonlara sokuyordu. Birbirimizle konuşmuyorduk, ben nereye otursam, o sınıfta, oraya olabilecek en uzak yerde oturuyordu, yüz yüze bile bakışmıyorduk. Tabi bazen ben başımı çevirdiğimde, bana anlık bakışlarını yakalıyordum ve hemen gözlerini kaçırıyordu.
İsmail hoca, ikimizi gruplu doğaçlama için eşleştirince de durum iyice tuhaflaşmıştı. Bize verdiği konuya göre Cansu bir boksördü ve bende antrenörüydüm ve onu maça hazırlıyordum.
Cansu hemen role geçti, gardını alıp olduğu yerde sıçramaya başladı. Bende karşısına geçtim, ellerimi kaldırdım. <<Hadi bir sol düz göreyim.>>
Hiç düşünmeden sol yumruğunu, avuç içime gömdü, olması gerekenden çok daha sertti, çıkan ses bütün sahnede yankılanmıştı. Birinin ona rol yaptığını, gerçekten de bana vurmaması gerektiğini hatırlatması gerekiyordu, gerçi Cansu'nun bunu şu anda hatırlamak istediğinden emin değildim. <<Kombo çak.>>
Ve bunun üstüne, düz, huk bir daha huk ve aparkat vurdu. Bu kızın, bu hareketleri bildiğini bilmiyordum, şaşırmıştı beni. Tabi ki her yumruğu gerçek etkiyle elime çarptığı için şaşkınlığımı belli etmekten ziyade acıyan canıma yanıyordum. Nihayet ellerimi çektim. <<Yavaşsın, bu şekilde ringde yerler seni.>>
<<Yeterince hızlıyım ben,>> dedi ters bir şekilde. Doğru düzgün rol yapmıyordu, doğaçlama becerilerini çalıştırmıyordu, sadece bana tersleniyordu o kadar. Bense ortama biraz oyunculuk katarak, hikâyeyi canlandırıp Cansu'yu da içine almak istedim. <<Yavaşsın kızım, yavaş diyorsam, yavaşsın. Yumrukların hızlı olsun ve şu gardını da yukarda tutmayı öğren artık. İlk maçıma çıktığım zamanı bende hatırlıyorum, tıpkı senin gibi bir özgüven vardı üstümde. Yıllarca eğitilmiştim nede olsa, kendi spor salonumdaki herkesi deviriyordum, sanıyordum ki dünyada kimse karşıma çıkamaz artık. Sonra daha ilk 30 saniyede gardımı öyle bir açık etmiştim ki yüzüme yediğim yumrukla knock out oluverdim.>>
Sinirlendi ve dönüp benim omzuma bütün gücüyle vurdu. Darbe canımı acıtmıştı ve geri sendeledim. İsmail hoca bir anda oturduğu yerden sıçradı. <Hop, ne oluyor!>>
<<Bu yeterince hızlı mıydı,>> diye bağırdı Cansu yüzüme. <<Pislik herif!>> Arkasını dönüp hızla kapıdan çıkıp gitti. İsmail hocada peşinden gelecekti ama ben işret ettim. <<Hocam siz durun.>>
<<Ne oluyor size,>> diye sordu. Bu oyuncu tayfası akıllı insanlardı, bir bakışta anlıyorlardı her şeyi. Cansu'yla benim aramdaki bir problemin dışarıya yansımış olduğunu da çok iyi biliyordu şu anda.
<<Aramızdaki bir mesele, ben konuşurum şimdi,>> diyerek bende çıktım.
Koridora çıktığımda bomboştu, biraz ilerledim ve bir ağlama sesi duydum. Sesi takip ettim ve koridorun ucundaki kızlar tuvaletine götürdü beni. Tuvalete girdim, Cansu'yu lavabonun başında hüngür hüngür ağlarken buldum. <<Cansu...>>
Benim sesimi duyunca irkildi, sonra bana baktığında daha çok sinirlendi, eline ilk aldığı şey lavabonun kenarından bir sabun olmuştu ve onu bana fırlattı. Seri bir hamleyle çekildim ve sabun beni ıskaladı. <<Defol git başımdan!>>
<<Niye hala bu kadar üzgünsün, aradan 1 haftadan fazla zaman geçti. Zaten senin bir erkek arkadaşın yok muydu ki?>>
<<Senin yüzünden ayrıldık,>> diye çemkirdi bana. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuştu, ona doğru bir adım attım. <<Neden benim yüzümdenmiş?>>
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
General FictionAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...