Güneş doğalı birkaç saat olmuştu bile. Bense, daha hava karanlık olduğundan beri uyanıktım. Sadece yatağımda boş boş yatıyordum öylece. Tavana bakarken güneşin yavaşça doğup, önce morumsu ve sonra saatler ilerledikçe maviye ve sarıya dönen ışığının içeri girmesini izledim. Gael'i düşünmüştüm ilk önce, neden dün, olanlardan sonra beni aramamıştı ki, ona kendi telefonumda dinleme cihazı bulduğumu söylemiştim, insan böyle bir şey duyunca hemen kendininkini de kontrol ederdi. Belki de etmişti ve bulmuştu böceği ama beni aradan çıkararak kendi muhasebecisiyle işi çözmeye çalışıyor olabilirdi. Eğer durum böyleyse bu oyunu kazanamadık demek oluyordu, hem Ceren'in yengesi Özlem'e mahcup olacaktım hem de Ceren'le yeni iş atılımımızı unutabilirdim. Tabi birde ona verdiğim Mustang'i nasıl geri alacağımı düşünmeliydim. Belki adama 1 hafta süre tanımalıydım, bir ihtimal bana geri dönüş yapabilirdi.
Sonra Melike aklıma gelmişti, acaba ne yapıyordu geçtiğimiz günlerde, acaba iyileşebilmişiydi? Hem bu kız üniversiteye de gitmiyorsa, ne iş yapıyordu peki? Babası bir tesisatçıydı nede olsa, annesine düşen emekli maaşı çok olmasa gerekti ve o sitede yaşamakta öyle düşük gelirli ailelerin işi olamazdı, her ne kadar evler kutu gibide olsa. Mutlaka o da bir şekilde parasını kazanıyor olmalıydı.
Birde Bahar mevzusu vardı, bu akşam onunla bir şeyler yapacaktık, doğrusu ne yapacağımıza dahi hiçbir fikrim yoktu, sonuçta tek hedefim geçen defa yapamadığımız şeyi bu sefer yapmaktı.
Aşağı katta kapı çaldığında, birçok insan, 'kim bu sabahın köründe' diye sinirlenebilirdi, bense, nihayet yataktan kalkmama bahane olacak bir şey olduğundan ötürü memnundum. Yavaşça kalkıp yüzümü yıkadım, üstüme bir şeyler giyip alt kata indim. Kapıyı açtığımda, o doğal gülümsemeyle karşılaştığım için içimi bir neşe kaplamıştı, daha şimdiden bu günün çok güzel geçeceğini hissediyordum nedense. <<Günaydın Melike, her Pazar böyle erken mi kalkarsın?>>
Rüzgârın esmesiyle, verandanın tavanına asılı çanların melodileri eşliğinde, gülümsemesi genişledi. Elindeki biblovari şeyi bana uzattı, bir çeşit dekoratif şarap tutucusuydu. <<Günaydın, Kayla'yı alıp kursa götürmeye geldim ve tabi size ev hediyesi getirdim.>>
Şarap tutucuyu alıp inceledim, basit ama zevkli bir şeydi. <<Yeni eve taşındığımız yok ki, burası Kayla'nın eviydi zaten.>>
<<Olsun, senin için yeni. Ve çokta güzel bir evmiş, umarım hayatında, bu yeni geçtiğin evin gibi güzel değişiklikler olmaya devam eder.>>
<<Girmek ister misin,>> diyerek yavaşça çekilip Melike'yi içeri davet ettim.
<<Tabi ki,>> doğruca içeri girdi. Daha önce gördüğüme göre çok daha iyi durumdaydı. Sargıları çıkmıştı ve koltuk değneği yerine sadece bir baston kullanıyordu yürürken. Tıpkı benim bu eve ilk adımımı attığımda olduğu gibi, etrafı ince ince gözlüyordu. Önce mutfağa baktı, sonra ilerleyip salona geçti, gözleri halamın mistik biblolarına takılmıştı. <<Onlar benim değil,>> diye konuştum. <<Halam öyle şeylere meraklıydı sadece.>>
Daha sonra gözleri, arka bahçeye bakan büyük camlı kayar kapıya gitti. <<Vay canına, arka bahçeniz ne güzelmiş.>>
Doğruca kapıya gidip arka bahçeye çıktı. İlk yaptığı çoraplarını çıkarmak oldu ve çıplak ayaklarıyla çime bastı, yukarı bakıp yüzünde rüzgârın esintisini ve güneşin ışığını hissedip gözlerini kapadı ve gülümsedi sadece. Ne kadar kolay bir şekilde mutlu olabiliyordu böyle. Sadece bir arka bahçeydi burası, sanki hazine bulmuş gibiydi adeta. <<Burada yoga yapmak ne güzel olur, değil mi?>>
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
Fiksi UmumAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...