Burayı sadece uzaktan görmüştüm hep. Ben Kızılay'a arabayla giderken arka yola saptığımda tepelerdeki büyük ve ihtişamlı evlerdi buralar benim için. Herhalde bu semtin Ankara'nın zenginlerine ait olduğunu söylememe gerek yoktur. Öyle zengin dediysem çocuğunu yurt dışında okutabilecek iyi halli ailelerden bahsetmiyorum. İş adamlarının ve üst düzey millet verdiklerinin oturduğu yerlerdi burası ve tabi ki karizmatik dolandırıcıların. Gael'in oturduğu yeri daha çok şehrin göbeğinde süper lüks bir rezidans olarak düşünmüştüm, oysa Kayla'nın villasını gecekondu gibi gösteren bir evde oturuyordu o.
Gecenin köründe arabayı, tam Gael'in giriş kapısının önüne park ettim. Yine Mustang i kullanıyordum, sabaha lazım olacaktı. Mustafa ise benim diğer arabamı getirdi ve yolun karşısına park etti. Ardından arabadan çıkıp Ceren'le beraber Gael'in baygın bedenini kollarının altından tutarak evine taşımaya koyuldular. Bense önden gidiyordum. Gael'in anahtarı bizdeydi fakat evin alarm sistemini kapatmak için şifreyi bilmiyorduk nede olsa. Bu yüzden kapının yanındaki telefon şebekesine gidip, kilidi bir tel toka ve cımbızla açtıktan sonra, alarmı devre dışı bıraktım.
<<Bunu yapmayı nereden öğrendin,>> diye sordu Ceren.
Ona acıklı ve karanlık dolu çocukluğumdan uzun bir kesit anlatabilirdim eğer birimizin evinde sakince içkilerimizi yudumlarken arkadan bir caz müziğinin çaldığı hoş ve dinlendirici bir ortamda olsaydık ama onun yerine sadece, <<sokaklarda,>> demekle yetindim.
İçeri girdik ve Ceren'le Mustafa, Gael'i sanki bir çöp poşetini atarmışçasına salonun ortasına bırakıverdiler.
Mustafa yüzündeki endişeli ifadeyle sordu, <<Öldü mü?>>
<<Hayır,>> diye karşılık verdi Ceren ama ses tonu, beni bile endişelendiriyordu.
Gael'in bedeninin üstüne geldim, göğsüne ve karnını inceledim. <<Nefes almıyor.>>
<<Eğer öldüyse cinayetten nasıl sıyrılırız,>> bu içimi karartan soruyu yine Mustafa sormuştu.
<<Adam en son barda görüldü, orada da benim yanımdaydı ve sonra bayılınca seninle benim onu dışarıya taşıdığımızı herkes gördü ayrıca o görüntü kameralarca da kayıt altındadır zaten. Oradan sonra Mustang'e bindim, plaka sahte kimlik tespiti yapamazlar. Ama şu anda bunu düşünmek istemiyorum Mustafa,>> hızla Ceren'e döndüm. <<Gerçekten öldü mü?>>
Ceren yavaşça eğilip adamın bileğinden nabzını yokladı. <<Nabzı atıyor. Çok derin bir uykuda sadece.>>
Mustafa ve ben içten bir oh çektik. <<Ne zaman uyanır peki,>> diye sordu Mustafa.
<<Sabaha kadar rahatız.>>
<<Tamam, o zaman,>>dedim. <<Evi dağıtacağız, çok abartmayın ama sadece sarhoş olduktan sonra çılgın bir parti vermiş gibi göstereceğiz.>>
Ceren, Gael'in cebine uzanıp telefonunu aldı. Ardından Gael'in parmağını ekrana bastırarak telefon kilidini açtı.
<<Ne yapıyorsun?>>
<<Bu pisliğin, oynadığı diğer kadınlara mesajlar atacağım.>> Sesini gürleştirerek Gael'i imite etmeye çalıştı. <<'Ben çok kötü bir adamım, seninle sadece paran için birlikteyim, uzak dur benden.' Alkol bazen insanın vicdanını tetikler bilmez misiniz,>>dedi bize alaycı bir şekilde.
Etrafı dağıttıktan ve Ceren, Gael'in oynadığı kadınlara onun ağzından mesaj atmayı bitirdikten sonra adamın telefonuna bir dinleme cihazı yerleştirdim. Öyle casusluk filmlerindeki üstün teknolojili bilim kurgu harikasına benzeyen bir şey değildi, eski bir telefonun mikrofonuyla yaptığım bir şeydi ve devreyi, Geal'in telefonun bataryasına bağlamıştım sadece. Büyük ihtimalle kısa sürede fark edilebilecek bir şeydi, ne zaman bir hoparlörün yanından geçse ya da telefonuyla konuşsa parazitlenme olacaktı nede olsa. Ama zaten bu işi yarın sabaha bitirmeyi bekliyordum, dolayısıyla bunun bir önemi de yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
Художественная прозаAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...