<<Belki o herif o kadarda zeki değildir. Belki sen biraz aptalsındır, hiç bu açıdan düşündün mü?>> Ceren'in ilk tepkisi böyle olmuştu ona olanları anlattığımda. Çok sinirliydi, telefonda konuştuğumuz için yüzünü göremiyordum ama bahse girerim ki o kaşlarını çatıp ağzını büktüğünde yüzende oluşan komik ifadeyi takınıyordu şu anda. Tabi ki de sinirlendiği için suçlayamazdım. Kendisine çok yakın bir insanı, hem maddi hem de manevi olarak, oldukça derinden yaralamış bir insan vardı ortada, gözü dönmüştü, intikamını istiyordu. Bu yüzden olaya çok duygusal bakıyordu. Evet, tıpkı onun dediği gibi Gael'i bir arka sokakta bir grup azmanla beraber evire çevire dövebilirdik, belki biraz canı yanardı, belki yaralanırdı ama asla o parayı geri alamayacaktık böylelikle.
Üzerime gelen hakarete rağmen sinirlenmemeye çalıştım. Ceren aslında bunu kast etmemişti biliyordum, sadece bağıracak, nefretini kusacak bir yer arıyordu o kadar. <<Senin önerinde bizi aynı sonuca getirirdi Ceren.>>
Hemen köpürdü. <<Benim önerdiğim sonuç en azından beni tatmin ederdi!>>
<<Ama yengenin tatmin olmaktan fazlasına ihtiyacı var. Onun hayatını devam ettirebilmesi gerekiyor. Birkaç kırık kaburga ona bunu vermez.>>
<<Sen ne öneriyorsun peki,>> diye bağırdı. Sesi o kadar yüksek gelmişti ki, kulağımı telefonun hoparlöründen uzaklaştırmak zorunda kaldım ve salonda, eşyalarını bavula tıkıştıran Kayla bile duyabilmişti onu, kısa bir an bana bakıp tekrar işine döndü. <<Küçük oyunun işe yaramıyor işte.>>
<<Hayır,>> dedim kararlı bir şekilde. <<Eğer bir taktik işe yaramıyorsa hemen yeni bir taktik denemek gerekir.>>
<<Ne yapacaksın onu söyle sen bana, oyalamayı bırak!>>
Bir anda afalladım. Evet, taktik değiştirmenin gerektiğini biliyordum, bunu da Ceren'e büyük bir güvenle söylemiştim ama işin gerçeği bende nasıl bir yol izlemem gerektiğini hiç bilmiyordum şu anda. Hızla düşündüm, Ceren'in çıkmaz yola saptığımı anlamasını istemezdim. <<Ben daha çocukken arkadaşlarımın gerçeklik algılarını değiştirerek onlarla oyun oynardım.>> Telefonun diğer ucunda bir sessizlik takip etti beni, bende konuşmaya devam ettim. <<Eski yazlığımızda, Melisa diye bir kız vardı. Denizde oynarken beni ve arkadaşım Öztan'ı hep rahatsız ediyordu. Bir gün ona aslında evlatlık olduğunu söyledim. Bunu güya herkes biliyordu ama annesi hiçbirimizden ona söylemesini istememişti diye uydurdum. Ve her şeyi, sanki Melisa beni çok kızdırdığı için bir anda öfkeye kapılıp itiraf etmişim gibi gösterdim. İlk önce bana inanmamış gibi yaptı ama şüpheyi içine ekmiştim bir kere. Sonra gidip ağlaya ağlaya annesine sormuş 'ben evlatlık mıyım' diye. Annesi ne dese de yine de inanmadı bütün yaz boyunca. Ama en azından bizi rahat bırakmıştı artık. Demek istediğimi anlatamadım değil mi?>>
<<Hayır, çok iyi anladım.>> Alaycı bir şekilde konuşuyordu.<<Daha çocukluğundan beri etrafındaki kadınların duyularıyla oynamaya başlamışsın, sırf kendi eğlencen için.>>
Aslında doğru bir tespitti ama şimdi bunu tartışmanın da sırası değildi. <<Hayır, bak şöyle; insanlar gerçeklik algılarını çevresindeki dünyadan edindikleri bilgileri yorumlayarak oluşturuyor. Kişi çevresinden çok güçlü bir dayanağı olan bir bilgi alırsa ve bu bilgiyi çürütecek hiçbir şey yoksa elinde, ona inanmak zorunda kalır. Düşün bak, birisi bir anda, farkında olmadan çok para harcadığını düşünürse, yani ne biliyim, bir araba filan almışsa ilk yapacağı şey hesaplarını kontrol etmek olur. Eğer Gael'in bu şekilde, farkında olmadan sağa sola para harcadığına inandırırsak hemen hesabını kontrol edecektir, bizde o sırada takipte olursak istediğimiz bilgilere ulaşabiliriz.>>
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
Ficção GeralAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...