(Gaél'den)
Karmaşık bir şans oyunu bu... Karmaşık bir şans oyunu bu... Kendime geldiğimde zonklayan başımda yankılanan sözler bunlardı. Yüzümde toprağı hissettim ve gözlerimi açtığımda boş bir arazide, yüzükoyun yatıyordum. Korkmuştum, hemen doğrulmak istedim ama başım o kadar dönüyordu ki, kaslarımda acıyordu. Yavaşça doğruldum ve işte o zaman fark etmiştim, gömleğimdeki kanı. Korkuyla elim hemen göğsüme gitti ama bu benim kanım değildi. Neler oluyordu böyle, neredeydim ben? Etrafıma bakındım, gece olmuştu ve dağlık bir alandaydım, yüzüme rüzgar esiyordu. Hemen yanı başımdaki av bıçağını gördüm, yavaşça elime alıp inceledim, tıpkı gömleğim gibi kana bulanmıştı. Ayağa kalktım hemen.
Yüzüme esen rüzgarın serinliği bir anda kesilip rahatsız edici bir sıcaklığa dönüştü. Ve sıcaklığa doğru yüzümü çevirince gözlerime inanamamıştım. Eski bir araba alevler içinde yanıyordu. Ve yan koltukta bir şey vardı, insana benzeyen bir şey, tabi artık insandan ziyade yanmış bir et yığını olmalıydı sadece. Eski bir Mercedes'di bu, sarı renkli bir Mercedes. Özlem... Bu Özlem'in arabasıydı, daha doğrusu kocasından yadigâr kalan araba, nasıl unutabilirdim ki, onunla takıldığımız süre boyunca sürekli bu arabanın ne kadar değerli olduğundan bahsediyordu. Ve şimdi alevler içindeydi. Tekrar kana bulanmış üstüme baktım, sonra kan damlatan bıçağa ve bulunduğum dağ başındaki çorak yere. Ne oluyordu böyle, ne oluyordu? En son hatırladığım şey, kendi evimdeydim ve Tayfun'la beraberdim. Bir kadeh içki içmiştik sadece ve şimdi...
Ansızın bir araba çıka geldi ve hemen önümde kayarak durdu. Araçtan çıkan kişi Tayfun'du, doğruca bana koştu. <<Ah tamam, buradasın işte, hadi gel gidelim çabuk!>>
<<Bir saniye, bir saniye ne oluyor burada...>>
<<Kadının kafasına bir tane sıksan yetmez miydi ha?>>
Aman tanrım, neler diyordu bu adam böyle. <<Ben...>> Ağzımdan kelimeler çıkmıyordu bir türlü, tekrar arabaya baktım, sonra üstüme ve bıçağa. <<Özlem'i öldürdüm mü?>>
<<Ha siktir, yine sarhoş olup hiç bir şey hatırlamadığını söyleme bana. Sen değimliydin, bir işi yapacaksan kendin yapacaksın diye bağırıp çıkan?>>
<<Tayfun bir kes! Söyle bana Özlem'i öldürdüm mü ben,>> böyle bir şeyi kesinlikle bağırarak sormamam gerekiyordu ama o kadar kafam karışmıştı ki, o kadar korkuyordum ki ve üstelik hiçbir şeyde hatırlayamıyordum. Çabalıyordum ama hiçbir şey yoktu, tamamıyla bir boşluk vardı hafızamda sanki.
<<Yok, öyle panik içinde, çığlık çığlığa beni aradın çünkü park cezası kesmişler. Tabi ki Özlem'i geberttin, karıya Viking cenazesi bile yapmışsın lan!>>
Bağırarak küfür etmek istemiştim, bu lanet toprak arazinin üstünde tepinmek, giysilerimi parçalamak ve ciğerlerin patlayana kadar haykırmak... Cinayet işlemiştim, düpedüz cinayet. Ne yapacaktım şimdi?
Tayfun, beni kolumdan tutup arabasına sürükleyeme başladı. <<Hadi gidelim, benim adamım bizi bekliyor, hadi çabuk!>>
<<Senin adamın mı, şu kirli polisimi diyorsun?>>
<<Hiç bir şey hatırlamıyor musun be adam, evet, evet o kirli polis, hani şu bana yalvararak ondan yardım istememi söylediğin adam!>> Beni daha sert çekti ve arabaya tıktı. Sonra hemen kendisi sürücü koltuğuna atlayıp hızla sürdü ve olay yerinden uzaklaşmaya başladık.
<<O bütün bunları düzeltebilir mi?>>
<<Evet, ama kolay olmayacak, ucuzda olmayacak.>>
Tanrım, tanrım, neye düşürmüştüm ben kendimi böyle. Hiçbir şey hatırlayamıyordum, nasıl olmuştu bütün bunlar, hiçbir şey anımsayamıyordum ki, sanki hiçbiri, hiç yaşanmamıştı. <<Umurumda değil Tayfun, eğer beni bu işten kurtarırsa, ne kadar isterse öderim ona!>>

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytan Tüyü
General FictionAilesini kaybetmiş, sevgiden yoksun bırakılmış ve reddedilmiş bir çocuk neye dönüşür? O, Ankara şehrinin en iyi dolandırıcısı, herkes onu farklı bir isimle biliyor, onunsa bir bakışı, seni köküne kadar tanıması için yeterli. Onun için hayat bir poke...